12 Kasım 2011

Üzerinden...*

Kimse beni duyuyor mu? Duymasın. Sakın.
Yaprak yaprak dinginliği dökülüyor dudaklarımın kenarında kıvrımlanan sessizliklerin, dallar atıyor kendiliğinden... Sürüklendiğim taş sokaklardan çocukluğumun, ilklerin, teslimiyetlerin tozlarını toparladım; polenlerle saçacağım çiçekleri özleyen bir bahara. Erken kıyafet dikiyoruz bu kez nisana. Renklerine, aramızda akan, akmak için tutuşup eriyen bir şeyler karar veriyor.
Kışı atlayan bir tarihi bekliyoruz. Atlamayacağını bildiğimiz sıkıcı üşümelere ortak kazak örüyoruz. Atlayan sadece ilmek ilmek kırgınlık. Işıtacağız şubatları. Şubatları. Son şubatı ve bundan sonrakileri. Eksik günlerinin hikâyesini biz yazarız belki. Başka bir biz. Başka ülkeler konuşarak, atlasların üzerinde yuvarlanarak.

Güneş eriyor tenimin altında. Bileklerimde ağustosun flörtöz kokusu kışı yokluyor.
Çayların tadından arta kalanla resim yapılan bir yerde sonsuz moladayız. Yol ayrımlarından ressamlar bulup, şapka çıkartıyoruz sadece sahici güzelliklere.
Yorgunluğun koyulaştığı yazlar, kendisini evriltirken naif güze, karışımımızdan akacak tonu, görülecek, görülebilecek rüyalara ayırıyorum ben. Beraber uyudukça...
Baş dönmesi gibi geçiyor dünyanın gürültüsüne inat, fısıldayan kirpik çizikli geceler...
Boynumda yürüyen minik böceklerin tenimde döktükleri ateşin bir ismi varsa, onu yazdıralım yarın geceye ve sonraki karanlığa ve bir sonraki gökyüzüne..
Bu sefer bırakalım mı, "..yalnız ikimizin sözcükleri sarmaşdolaş.." kalsın..?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder