17 Ekim 2011

Dağılgan*

Bu şehrin sesini bilmiyorum. Akasya kokan baharları taşıdığını belli edercesine ferah kokuyor sızlayan güzü bile ve dokusu, gecelerden akan mor satenler giymiş tenlere benziyor.
Bulutlarını henüz tadamadım, davetkâr ve her gün başka bir kıyafet giyen gökyüzünün. Zamanı var soyunmak için ve çıplak bırakmak için benim de parmak uçlarımı...
Sesini kestiremiyorum, soluğunu... Bir radyo frekansına yakıştıramıyorum henüz sohbetlerinin fısıltılı tonlarını. Bu, nereden bakarsan nefesinin buğusu yüzüne çarpmayan bir sevgili gibi...
Hikâyelerini anlatmasını bekliyorum; sokaklarını varlığıma açarak. Hikâyelerini, notalarıyla anlatmasını...
Şehrin sesini tenimde duymak istiyorum. Titreyen dalgaların kulağıma değip, sıcak, çok sıcak içimi ürpertmesini, gözlerimi kapatmasını...
Bir sarılışın şarkısını arıyorum. Gecenin koynunda, açıkta kalan adressizliğimi cüretkâr bulup, beni kavrasın istiyorum soluğu. Sesinin ayrımlarındaki esleri üzerime saçmasını, nefesini baş dönmelerimden toplamasını arzuluyorum.
Ben en çok, sesinde eridiklerimi var ediyorum.
Turuncular gitmeden şarkını söyle...
Seni çok istiyorum. Bu şehri, çok...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder