24 Eylül 2011

Tadın kaldı...*

İçimin vapurlarına aç limanlarını, sonsuzluk yakın. Belki de şefkâtli.
Maviye yaklaşan bir yeşerikliği var yarının tadının, çiylerin arasından naneler sallanacak.
Okul köşelerinin beton aralarından fışkıran otlar, tebeşirli küçük dokunuşlar arayacaklar. Ziller çalacak eteklerinde dağların.
Beklediğimiz gibi renkli, bir yanımızı kedi merakına bıraktığımız gibi örtülü gelecek uykular. Soyunacağız bozkırları sulandırırken ve öpüşeceğiz yeşiller turuncuya, beyaza ve kırmızılara boyanırken. Dudağını ısıracağız uyanışların ve gecelerden salkım söğütler taşacak, hanımeli kokusu sonra, perde arasından sızan sokak lambalarıyla...
Umudun yataklarında yazacağız sevişme mevsimlerini ve güzel bir gün olacak, dünden güzel. Ve yarın, bugünden.
Boyumuzu aşan pencerelerden sokağın sesine sarkacağız, güne dayanan gecede bir fincan kahveyle yakacağım sesinin serinliğini. Şiirlerden şehirler dökeceğiz sofralara, kadehlerimizde, zamanın tozuyla dahi eksiltemediğimiz işteşliklerle.
Sonbaharın avuçlarında daralan sarılık gün batımlarına düştükçe, doğumların rengini tahmin edeceğiz. Senin eflâtun sesinden, benim kavuniçi mayışıklığımdan şarkılar keseceğiz tekleşen soluklarımıza. Pembe ve ılık akacak rüyalar, ellerin birbirine kalan söz vermişliğinde. Sözler iplik iplik düğümlendikçe aramızdaki mesafesizlikte, zaman affolacak, kendini temize çekecek bizsiz kalan benler ve senler.
İşte o zaman, güzel bir yer olacak oyuncaklı dünya. Işıklar damlayacak yürüdüğümüz yollara, ve gökyüzünden yıldız yıldız yağacak sessiz ve bakışımlı hikâyemiz. Yıkanacak ekleri zamanların, geniş mutlulukların kıyısında bardaklara öpücüğünü bırakacağız tadımızın.
Bugün günlerden cumartesi, saatimiz aynı. Ve gökyüzümüz de. Rengimizi bulmaya kaç var...

1 yorum: