26 Ağustos 2011

Evdeysen, evde misin?


"..Merdivenlerin oraya koşuyorum
Beklemek gövde gösterisi zamanın
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum
Bir şeyin provası yapılıyor sanki..."

Geleli neredeyse kırk sekiz saat oldu, belki de bileğimdeki yaz saatsizliği uygulamasında kaçırmışımdır; geçmiştir.
Geldiğimden beri bir şeyler arıyorum, sokaklar ve binalar; her şey tadilâtta, bir tek benim içime sistre yapmıyor sanki zaman.
Ömrünü geçirdiğin yerde nasıl yadırgarsın yerini, bilmiyorum. Bu kendi yatağının seni düşürmesi, her gece felç etmesi gibi biraz.
Bazen sahiden herkes başka yerde. Çay içmek için, çay demleyen amcadan başka kimseyi bulamamak.. Nasıl desem... Demesem ya da.
Suya karışıp yazdım yazdım yazdım ama sonra dönüp baktığımda hep tek kelime.
Uzun, çok uzun zamandır bu kadar tek başıma olmamışım burada. Bulaşık yıkıyorum ve prizlerden fişleri çıkarıyorum.
Bu bariz yalnızlıkta en çok resim yapıyorum. Masanın etrafında Doors da güzel oluyor, Hümeyra da. Renkler ve müzikler saçılınca ortalığa tuhaf bir buluta düşüyorum. Üzerimi örtüyor böyle şeyler benim. Sanki birilerinin hep örtmeyi unuttuğu o bulutları, bundan sonra da sadece çizgilerle, boyalarla, dudağın kenarına ilişen şarkılarla yıkanarak görecek gibiyim.
Burada olsan diyorum. Olsan da daha çok yıkılsam iskelelerde. Bir sokağın kenarında tanıdık bir çift hareye rastlasam da daha da tekleşse kelimeler. Sonra, gece olunca uyumadan gelip üzerimi örtmeni beklesem.
Buraya geldim, evime geldim. Evimde de, elimde de kağıtlar ve kalemler...
Sen neredesin bilmiyorum, ama sevdiğin bir şehri fazlalaştırıyorsun kalbinde, hisseder gibiyim. Ürkek ve telâşla, kanatlarının hızını takip etmeye çalışıyorum sadece.
Sürekli deniyorum. Kalmanın ne kadar çok gidenle karşılaşacağını, gitmenin ne kadar umut barındıracağını sürekli hesaplıyorum. Hiç eşitlenmeyen bir denklem bu. Doğrusu yanlışı da yok. Mutsuzluklarla sevinçlerin toplanabildiği tek bir kelime var, ama ben özetleri sevmiyorum.
Buraya geldim, biraz da görmek için dışarıdan. Eksik bir değil, çok şey var. Ve ben yetemiyorum resim defterlerimle bunca yalnızlığa.
Ama bu kadar yarım hikâye biriktirmeseydim burada, bu kadar kırık dökük geceler, bir devam filmi gibi süren, birbiriyle aynı umutsuzlukta sabahlar toplamasaydım; yeterdi renklerim. Biliyorum, yeterdi.
Şimdi içine katılamadığım bir festival gibi şehir. Tozlar dumanlar, hep denize yakın yerlere atmış aşkları. Kitapçılardaki mesafesiz raf önü sıcaklıklarından, çimen yeşili bir açık seçikliğe dayanmış hepsi.
Hava, var olan her şeyin üzerine alev gibi düşse de, saçlar dökülüyor omuzlara ve güvertelerde en güzel dudak renkleriyle, güzel şeyler söylüyor insanlar birbirlerine.
Su öyle bir giyinmiş ki, yıldızlar uyumayı unutup gündüzlerden taşmışlar, mavinin üzerinde bitmeyen bir dans var.
Ben, sadece yakında onun bile olmayacağını hissederek, kart basıyorum vapurlara. Vapurlar da olmasa...
Yakında, yapacağım resimler ve elime yüzüme bulaşacak boyalar ve gecelerden düşecek kelimeler, içinden olacak bulunduğum yerin. Umut, yarınla ilgili güneşli bir kelime.

*şiir: Cemal Süreya
*fotoğraf: #workspaces

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder