Kimsenin ısınmadığı bir rengin gölgesinden, ona sarhoş olarak yazıyorum. Bugün hava açık ve omzumdan saçlarımı sıyırabilecek bir rüzgârla flörtteyim. Tırnaklarıma, güzden kışa eğilen bir ağaç yaprağı renk akıtıyor; ama mor ama gri ama fillere özenen bir mavi alkolü. Belki kırgınlığından çalıntı bir buruk ayva tadında bu hafta sonu.
Bekleyişlerimin yanıtsız kaldığı bir çıkmaz sokakta, unutulmayan şarkıların, aklımdan uçan kelimelerini arıyorum. Kartpostallarına dokunmayı sevdiğim her şehir bir valiz şimdi, belki bir mektup.
Parmağıma takılı kalan ufak bir kalp bronzluğunda çekiyorum filmini parçalanmış yaz sıcağının, şubat ortasına değerken eteklerimiz. Kokusu var elmaların ve damağının bilmediğim dokusunda dans eden ılıklığı diğer mevsim meyvelerinin.
İzlemeden sevdiğim filmler gibi denizaşırı rüyalarımız; benim korkmadığım, senin gitmediğin. Üşümekten kendimi alamadığım sinema salonlarına korunu bırakan bir gül demeti; soluğundan gerdanına dökülen dumanı kızılının..
Ve sevdiğimiz çocuk isimleri gibi sandıklanan dantelleri geçmişin, bir küf ölüme, bir çürümüş yalnızlık, birlikteliğin festivalinde.
Ben unutmadım sakladığımız kasetlerini ilk heyecanlara giyinen günlerin, aynaya yansımasını müziklerin ve kaç yıl sonra yeniden ayaklanan buğdaylarını sarı sıcak haritaların. Yaprak hışırtılarının ardından baktığım balkonlara davet var mutfağından düşlerinin.
Senin güzel ellerin var, senin güzelliğin...
Sonrası sabah, sonrası Cemal Süreya..
Deniz-
Bekleyişlerimin yanıtsız kaldığı bir çıkmaz sokakta, unutulmayan şarkıların, aklımdan uçan kelimelerini arıyorum. Kartpostallarına dokunmayı sevdiğim her şehir bir valiz şimdi, belki bir mektup.
Parmağıma takılı kalan ufak bir kalp bronzluğunda çekiyorum filmini parçalanmış yaz sıcağının, şubat ortasına değerken eteklerimiz. Kokusu var elmaların ve damağının bilmediğim dokusunda dans eden ılıklığı diğer mevsim meyvelerinin.
İzlemeden sevdiğim filmler gibi denizaşırı rüyalarımız; benim korkmadığım, senin gitmediğin. Üşümekten kendimi alamadığım sinema salonlarına korunu bırakan bir gül demeti; soluğundan gerdanına dökülen dumanı kızılının..
Ve sevdiğimiz çocuk isimleri gibi sandıklanan dantelleri geçmişin, bir küf ölüme, bir çürümüş yalnızlık, birlikteliğin festivalinde.
Ben unutmadım sakladığımız kasetlerini ilk heyecanlara giyinen günlerin, aynaya yansımasını müziklerin ve kaç yıl sonra yeniden ayaklanan buğdaylarını sarı sıcak haritaların. Yaprak hışırtılarının ardından baktığım balkonlara davet var mutfağından düşlerinin.
Senin güzel ellerin var, senin güzelliğin...
Sonrası sabah, sonrası Cemal Süreya..
Deniz-
...
Fotoğraf çektirmek için yan yana getirilmiş iki nesne değiliz bizGüvercin curnatasında yan yana akan iki güverciniz
Mesafeler birleştirdi bizi bir de sözler
Razı olma hiçbir sessizliğe
Biliyorsun seni seviyorum
Pencereden bakmayı
Öğreteceğim sana
Sesin
balkona asılı çamaşırcasına
Havalansın, havalansın dursun
Sokakta değil, balkonda;
dışarı çıktığın zaman
romanını yastığının altına sakla;
Şiirini mutfağa koy
Boş bir deterjan kutusu vardır nasıl olsa,
Öykünü yanına alabilirsin elbet
Müziğini de, resmini de
Niçin güvenemiyorsun bana?
Cemal Süreya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder