27 Eylül 2010

düşen sesten sonra..


Çok ses var. Duvarlara tokat gibi çarpan sesler. Çok gürültülü bir monoloğun en durgun yerinde, silah seslerinin yankılandığı sağırlıktayım. Anahtar kayıp. Sursuz kalelerin rakamlarının yitik tarihlerindeyim. Bekliyorum; gelecekten haber. Mührü bekliyorum mürekkebi dağınık. Çok gürültü var, lâl olmuş susuyorum. İçimin seslerine kurban oluyorum. Sonsuz, karanlık bir boşlukta, hitapsız mektupları yakıyorum. 
Bir ses var, susuş gibi. Şelâle renginde ve bir kibrit. İçimin odalarını aleve boğuyorum. Mavi. Daha çok yeşil. Düşmediğim merdivenlerden mandalinalar yuvarlıyorum. Sobanın üzerinden tüten kabuklarının kokusuna karışıyorum. Güneşte kavrulur gibi turunç döken mevsim. İzini hissediyorum, yarım kalmış bir resimde tonunu arıyorum.
Damarlarımın altında erguvan yürüyor. Kesiyorum, yeşil havuzlara akıttıkça, nilüferler soluk soluğa. Yapraklarıyla örtüyorum mahremi, suya veriyorum.
Akan akşamlara yıldız takıyorum. Gürültü, izansız, davetlâr bir aşkta ölüyor.
Söğütlerin yutkunuşunda yıkanıyorum. Genzimden nefes nefes akıyor renk, bulut ılıklığında bir şeye dokunuyorum; az beyaz çokça buğulu.Var olmanın bütün ayrıntılarında sayıklıyorum. Düşüp yuvarlanıyor gürültü, iç kıyıların ıssızlığında; adım olan adını buluyorum... Uyandırmasın-lar..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder