31 Ağustos 2010

biz..*


Biz haritası olmayan yolculuklar düşleriz; içinde su olan. Mesafesizlikleri tanımsız bırakıp, kalp akıntısını dinleriz gecede.
Şarkılar bilmecenin ipuçlarıdır ve oyunumuzun kurallarını şairler koyar.
Biz şairlerin ölümsüz, müziğin sözlük olduğu iklimlerde soluk alır, birlikteliğe soluk veririz.
Mumları söndürmeden keşfe çıkarız yaraları, ve ellerimiz geç kalınmış bahar gerinmelerinde heyecanlı bir serinlikle ürperir.
Giz yanlarımıza dökülmüş bronz çağdan mektuplar atarız, sesin yok olup öpüşlerin konuştuğu saatlere.
Biz martıların kanadından dökülen, özgürlüğe susamış çocuklarız. Boynumuza şal atan bir rüzgâra aşığız çoğu zaman, mavilikleri engin huzurlara seren evlerde nabzımız.
Kırık camlarını gözlerimizin, vitraylara kirpiklerimizle vurarak onarırız.
Sevdiğimiz şehirlerde, bizlikte yaşamayı kural ediniriz.
Çocuklara, hayallerimizi içine koyup, gökyüzüne bıraktığımız uçan renkli balonlarla sesleniriz ve onlara, kanayan yanımıza inat dünyanın bütün güzelliklerini taşıyacak isimler veririz.
Biz şehrin sesleriyle yaşayan, sokakların göğüs kafesine hayatı aşılayan kadınlar ve erkekleriz.
Bileklerimiz ağrısa da Ege ve Akdeniz'in değdiği tenimizle, en çok üfleyen mevsimlerin ilaç olduğuna inanırız.
Tanrımız, kıyılarımızda hüküm süren dizelere kalem oynatanlardır ve kutsal kitabımızda Turgut Uyar uyur, 'Sevda Sözleri' bezelidir her satırında ve zaten 'Sonrası Kalır'...
Biz, bu güz başlangıçlarına değen gözyaşlarımızla, kuytularımızdan deniz suyu çıkarıp, pencerelerimize taşıyanlarız.
Aşka inanırız. Biz olmaya. Tanımsız kalan tebessümlerde, her gün aynı saatte buluşmaya.
Ayna kenarında özgürlük için dudağımızı boyayarak, aşk için saçlarımızı dağıtarak, biz olmaya hazırlanan bir seherde; sevmelere alışığız, sevip de ölmelere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder