14 Haziran 2010

kıyılara çarparak...






















Unutmamalıydım sözcüklerimi, kelimelerde sancılanan düşlerimi zihnimin kulisinde tozlanmaya bırakmamalıydım.
Gelmeni istiyorum, biraz da kalmanı. Tutuklu bir bekleyiş bu. Geldiğinde gözünden tenine inen yağmur olmak istemiyorum. Korkuyorum. Zihnim, kalbim, tenim korkuyor. Rüyalarım uçurumlardan ayaklarını sallıyor. Hangi kırmızı balon kalbime bıraktığın ılıklığın rengi olur...
Gel diyorum kelimelerin sessizliğinde, gel diyorum da, korkuyorum çocuk. Omuzlarımın ağrıdığı gecelerde sığınacağım dizeleri sevmemenden, tenimde yürüyen mevsimleri içememenden...
Benim hiçbir şeyim yok; inandığım renklerden ve kitaplarda altı çizili cümlelerden başka. Karalamalardan başka neyi miras bırakabilirim gönlünün meydanına, bilmiyorum. Ben iyi bir okuyucuyum çocuk, fazlası değil. Yaralarım hâlâ açık, acıyor hâlâ uykularım... Gelecek günlere yolladığım mektuplardan ne zaman cevap alırım bilmiyorum, sararmış kartpostallar arasında öylece bekliyorum, kimsenin dilinden anlamayan zamanı. Benim zamanım hangi garda yolcu onu da bilmiyorum. Geçmişin tüm valizlerini ezber ettiğim gecelerden, baş harfini bile bilmediğim geleceğe giderken, şimdiki zamanda yorgunum.
Elimi tutan kurşun kalem izlerinden başka bir şey yok. Düşlerime attığım halatla şehri uyutuyorum her gece...
Niye 'gel' diyorum, niye sana bahçe arıyorum bisikletimi unutmak için, bilmiyorum.
Sadece sözcüklerim var hayatta, daha fazlası değil...
Ellerimin taşıdığı gökyüzünün ağırlığı mı, kalem çığlığı mı...
Sadece ismim var, gönlüne yürüyen mevsimlerin...
Öyle yalınayak, öyle düşüncesiz, öyle kılıksız sokaklara dokunuyorum.
Yorgunluğum boşaltıyor labirentlerime dolanları... Bense kıyısında bekliyorum martı çığlıklarının... Sana ılınan kalbim soğumuyor, olmuyor bu mevsimde...
Güneşten başka inanacak bir şey bulamıyorum iklimde.
Anahtarlarını yuttuğum kapıların ahşapları çürüyor, aralanana kadar. Vakur bekleyişlerime çarpınca körfezde meneviş, dalgalanıyor saçlarım, bana seslendikleri sular...
Aslında duymuyorum pek çok şeyi, görmüyorum. Çamurlarda çok oynadım, sağanakta yürümeli. Arındırır mı ruhumu yitik güncelerin, dağılmış mürekkep lekelerinden yağmur?...
Ben bir şey bilmiyorum güzel çocuk. Yeni bırakılmış gibi dünyaya, ve asırların yaşlandırdığı bir ruh gibi... Bir şekilde benziyor birbirine ve bir şekilde çelişiyor...
Düşlerimden ve dizelerden başka bir şeyim yok.
Sana hazırladığım, uzaklardan, yanıbaşından getirdiğim valiz bileklerimdeki ağrının karalamalarıyla dolu.
Bu uçurum kenarı uykusuzluk gecelerinde saçlarıma gelincik değsin istiyorum, ama...

"bu ham dünyada zoraki bir söz gibi sevgim,
sevsem sana yazık, sevmesem incinirsin..."

1 yorum:

  1. zaman; padişah fermanı, edilmiş yeminlerin küstah bozucusu, parlak alevin ışık oyunu, dilsiz dilberin kırışığı tapılası yüzünde, inatçılar kafası ezen, duyulmamış sesler enstrumanı, bitmeyen kalemlerle yazılmış en cahil yazıtların katibi, değişim zorbası aşka.

    YanıtlaSil