20 Haziran 2010

istiridye. seher.


Bisiklet tekeri, dönmedolap. Zaman akıtıyor karanlık perçemini, hâlâ perdesiz bir sevişme sahnesi yazın güneşe değişi.
Anason kokusunun dolduğu sokaklardayım. Opal bir yanılsama bileğindeki ağrı, yıldız kamaşması. Çarşaflarından dirilen lavanta, rengini sulara katmış mercan. Dümenini kalbindeki yokuşlara bırak, yeni ay renk mabedine gebeyken.
Dallardan beyaz çiçekleri dökülüyor yalnızlığın. Bir başınalığın taçlandırılmış gözlerindeyiz bu sabah. Sen, sabahlarda yenilenen, buğday kadın. Yel değirmenlerine bırak soluğunu. Soluksuzluğunla diril geceye. Geceyi tak kelebek kanadına, saçlarında hanımeli... Ölelim ve doğalım mevsimler boyunca.
İstemezsen gidelim asma bahçelerine, dilinde lâl kalsın, ben ayışığına yıkarım pencereleri.
Sustuğumuz duvarlar vursun kıyılarına, cümle yoksunu huzurların. Erguvan iniltisi, yelkovan atışlarında, kuş yuvalarından bahsedelim ve takvimler yapraksız kalsın bahar şöleninde ağaçların. Meyve kokularını sakladığım defterlerin rengi vursun rüya boşluklarına. Tanımlamayalım, isimsiz kalsın zaman.
Dönüş biletlerini yakalım yaralarda, bir yaz sırtımız ortancalara değerken. İncileri saçılan sabah varışlarında bir kelime söyleyelim ve yeniden çizelim evlerini düşlerin.
Kasımdan önce gitme çiçeksiz sokaklara, dehlizlerini aralama kızılına gece çalmış ağırlıkların.
Yaz doğsun gamzende, sen pencereden güneş içen teninle dokun tellerine hayatın, ben eflâtun köşede belki ölürüm güzelliğinden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder