16 Ekim 2009

ekim bak.

Tenden dökülür, sudan doğan gece...
Vicdanı yitik, tarih çizgisi kayıp, soluğu suret aşklarla aydınlanmaz gölgesi, sınırsızlığın söz vermiş hali...
Avuçlarımdan kanayan ismine mum dikiyorum, selvi yaprağı, dikiş tutmaz yara...
Uzatmaları oynayan turna uçuşu, düş kapısı...
Sarı hastalıklara yatalak ellerim.
Ve felç geçiren körlüğü, kalbin...
İç acıtan başkaldırılardan yorgun susuzluk, bileğim kızıl güneş..
Dudak kenarı çizgime boyuyorum imzayı, tensiz dua ayinlerine bakarak...
Kirpiklerimde nöbet tutan sisten dökülmeyen ışık, trafik kazası kayboluşlarım...
Denize karışan ada doğuruyor, özgürlük kadar güzel omzunu, gecenin...
Silemediğim işlemler, kurşun kalem izi yanaklarım bu akşam...
Tel örgüler zorlar, boynuma dağılan ipeğini var oluşun... Ve alay fenerleri kırılır seherde...
Maziye düğümlü bir isim şimdi sol bileğimdeki ağırlık.. Taşıyamadığım zaman göstergelerinden doğumgününü çaldım bu sabah, sabahlar sancılı güz yaprak intiharları...
Zincirsiz esaretlerle boyuyorum ellerimi, erguvan..
Kanım, erguvan...
Uykum, tetikte asker...
Kayıp yol.
Ulaşılamayan çamur suyu maziye vurgun-sun; yangın yeri bu ikindiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder