25 Mart 2008

Boynumdan Akan Yazlarla, Erguvan Mevsimi...

Karantinaya alınan gül bahçelerime, martla birlikte güneş vurdu, yorgun yağmurları geride bırakıp, tomurcukları patlatan baharla, meltem, adını fısıldadı… Kurşun kalemden izleri, gönlümün; yeniden belirdi. Senfonilerin bulutlu kemanlarını titreten ince isyanlar, keskin gözyaşları, Aşiyan’da, ömür başlatan erguvanların gölgelerine saklandı… Masallardaki kavuniçi heyecanlara benzer, bir tıka basa martı çığlığı körfezde… Maviyi yeşille birleştirdiğim suların raksında bir söylem, eski zaman yitmelerinde… Bu şehrin kokusuna dokunduğum saatlerdi, omuzlarıma çöken hasreti, sevdiğim ellerle sıyırıp atarken, erguvanların şehrine bir selam çaktım, kaldırımlarını, taş sokaklarını, bitmeyen ışıklarını, sönmeyen insanlarını, durmayan yaşantısını… Evsiz amcanın başrolünde, sarhoş aşığın yönettiği oyunda ve kendi filmimizin galasında, boğazda bir eflâtun huzme… Kalemimin bağırdığı ‘sen’, teninden dökülen yediverenler… Toprakta adımın, adımın katmer katmer erguvan… Erguvanların, kanım… Bir derin ‘es, sonrası yeniden hayat… Kalabalığı yaran beyazlıkta, bejden maviye bir asuman kopyası, sende zaman ve bende tan vakti, sümbüller…Anka kuşunun zümrüt tüylerinde saklı masalımız ve bir gurbetçinin nabzından bağıran sıla hasretinde… Gözlerimi yapıştıramadığım aynalara iliştirilmiş temmuzlar ve bir dolu elma şekeri düşlerim… Boynumdan akan yaz, avuçlarındaki bahara döküldü. Burada her mevsim körfez alkol ile sarmalar aşkı… Fallardan renk renk, boncuk boncuk dökülür ve kadehler çarpar birbirine, çarptıkça çoğalır sevda sözleri ve ben rüyama sıralarım incilerimi… Gelişinin soluksuzluğunda fısıldarken şarkımı, sığamadığım renklerden bir uzanış, buselerle kaplı… Uykulu sabahlarımı donattığın erguvanlarla gün doğdu ve şehrimde aşk koktu, saçıldı incilerim ayaklarımızın dibine… uzanıp duydum kokunu akşamsefaları arasından, sustum ve dudaklarım kırdı karantinasını bahçelerin, tek gül, tek sevda, tek kızıl…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder