22 Ocak 2007

Noktaya 'es'...

Yarım kalan bir şiir dizesiydi dudaklarına ilişen koku… Elindeki sıcaklığın uzantısı ılıktan ılığa bir yaz akşamı. Vedasında çerçevelenen gözyaşları hep göz hizasında… Kızılından kızıl çalmışlar bir perşembe sonbaharında… Nefesinin kuytularında çırpınan aktan bir güvercin. Salamadığın özgürlüğünde boğulduğun hıçkırıklar… Benim sustuğum senin soluduğun, kaldırımlarda biten renklere nazır… Laciverdinin koyuluklarında kaybolan bir kutupyıldızının dudaklarından dökülen öpüşlere yazılmış şiirler. Malzemesinden mi çalmışlar aşkımın?! Unutulmuş bir konak gibi gözlerinden bana akan hareler.. Harelerinden önüme uzanan uzun çizgiler, kesik kesik.. Goncalarına serptiğin, teninin kokusunda susan süt beyazlığı. Vişneler saçtığın dokunuşlara mühürlü, geceler… Ayın soluğunda yok-olan bir tılsımdı gülüşlerin. Bir bardak suyun mu gölgesinde yakamozlar? Menevişlerin dokundurduğu renklerde kaybolmuş dakikalar.. Ellerinden akan bir yaşamdı sinema salonlarına kilitlenen.. Belirsiz boşluklar vardı cümlelerimde, darmadağınık duygularımın mirası...

Birkaç yarım şiir birkaç belirginliği yitmiş şarkı.. kaybolmuşum bilmediğim bir şehrin sokaklarında . Oysa burada her sokak denize çıkardı, denizimi yitirdim. Suladığım çiçekler rengini yitirdi…

Bu bir veda değil sevgilim..

Sev-gi-li-m...

Bu susuştaki konuşkanlık belki beni sana, sonu olmayan sokaklara bağlayan. Sepya bir örtü vurulmuş düşlerime, üzerine suluboya fırça darbeleri..

Git diyemez ki bir yanım, kendimi sende bulmuşken, uykularını izliyorum sonu gelmez gecelerde.. Huzurlu gerginliğinin eşiğinde, karanlığa çarpan soluğunda ertesi gün planları…

Bu bir veda değil…

Bir gidiş kalbimdeki kakaolu ülkelerden…

Sana uzanan bir masal…

Masalına kilitli renkler…

Renklerine mühürlü tonlar…

Tonlarında doku…

Dokunda bir es…

Teninde koku…

Noktaya bir kala bir virgül…

Sürmeli gözlerde bir yaş…

Dudaklarda bir çilek tadı…

Ve kalemdeki kurşunun kokusu…

Ve bir sevda çığlığı…

Nokta…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder