30 Ağustos 2006

Bir kaç damla gözyaşına sarılıymış hayat.
Coşkun bir renk geçidinin ardına eklenmeyi unutmayan mutsuzluklar hep varmış.
Kalbimin kırıldığı anlar aslında kendimi sorgulamam içinmiş. İçime tıktığım derin hıçkırıklarda unutulmuş kelimeler...
ben ve sen yokmuşuz. Biz-lik kaybolmuş mühürlü gözyaşlarında.
İçindeki savaşın kazananı hep mutsuzlukmuş... Umudunun son ateşini görmek her kırmızı başlıklı kız masalında varmış.
Aşağılanmış bir yalnızlığın soğuk kollarında renksizlik...
"Aldırma" cümlesinin yakındaşı "kaldırma"... Yük ağırsa kaldırma, belki hafifler. Kendini kandırmanın eşiğinde ağlarken...
Aynada duran küçük kız çocuğu... Sevdiği rengi yapıştırdığı gözlerinden akan bir ezilmişlik... Sevinilecek ne kaldı geriye? Bir kaç damla su damlasına hapis arınma mı?
Gözümü kapadım. Yok olmak isteğimin son perdesinde miyim?
Neyim? Sadece ölesim tutmuş bir öğle vakti, lunaparkın ışıkları sönerken... Geride bıraktığımı bilmeksizin gitmek istiyorum.
Kalemimden kan damlıyor.
Aşılan engeller yetmezmiş ayakta kalmaya.
Koskocaman, çapraşık bir seksek oyunuymuş hayat.
Melodisi değişken.
Yazar baba demiş "...bu kadar acı çekmedikçe Tanrı'ya inanmamı beklemeyin benden..."
Tanrı kahkaha atıyor ben içimdeki çiçeklerin solmasına şahitken.
Ne "oldum" diyebilirsin ne "bitti".
Düşman gibi hayat, beyninden geçen mısralara.
Eserini bitiremeyen sanatçı...
Çözülmüş mü içimdeki düğümler yoksa İskender'i mi bekler?
Aşk ne demekmiş?
Öyle bir şey sadece masallardaki perilerin asalarına gizlenmişmiş.
Korkuyorum. Büyülerin olmamasından. Korkuyorum. Düşmekten. Korkuyorum. Kendimden. Ve üşüyorum. Çırılçıplak gözyaşlarımın etrafımı çevrelemesinden.
Tanrı kahkaha atıyor ve kalemimden kan damlıyor...
Gözlerimi kapatmaya 1 kala...

26.08.2006

23 Ağustos 2006

artık üniversite...




IEU- Halkla İlişkiler ve Reklamcılık

ÖSS Maratonu bittii =)

21 Ağustos 2006

Kiremit renginden bir pırıltıydı umut... Yitirilen zamanın yorgun savaşçısı.
Maviye çalan bir gecedeydi Umut. Beklediğiyle aldığını, diğer bir deyişle umduğuyla bulduğunu terazinin iki kefesinde tartan, bir kızıla çalan yoğunluktu,, yüreğinden çöllere dökülen.
Turuncu bir güneşin ilk damlasıydı bebek. Ölümü bir kez daha hatırlatan bir dünyaya geliş. Bir gazel gibi sürükleyen yaprakları ve peşine takan onca cenazeyi...

07.06.2006
09.50

4 Ağustos 2006

28 Temmuz 2006

/...aynalardan kaçarken ne kadar acı özlenmeyi beklemek.../ ...geveze susuşlarını bile özledim.../

Bir pergelin iki koluna bağlıydık. Sen etrafımda dönen, kimi zaman sokulan kimi zamansa, zamanın ötelere fırlattığı bir koyu yoğunluk... Bir çemberin tam göbeğindeydim. Senin tam sol yukarında, vücudunun orta yerindeydim. Düşlere sığan bir çemberin mesafesindeki tek gerçeklikti yarattığın noktalar kümesi. Maskelerin düştüğü, kanıtlanabilir bir matematik probleminin çözümüydük. Oldu. Pişman oldu. Ve mutlu. Ve dost. Ve mavi. Kör bir aydınlığın kavuniçi kuytularına kaçıyordu güven. Sen. Siz. Sensiz. Yanında duran iskemlenin altına kaçmıştı şans. Şan. Şöhret. Ve es. Şans. Yorgundur belki biz-lik. Yorgundur sen-siz-lik. Çaydanlığın demliğindeydi kızıl. Sen dem, ben suyun. Kızıla eklenen şeffaf. Bir kütüphane hayır 'kitap dolu bir oda, şömineli' böyle demişti Edgar ya da uçlu kalemin bir darbesindeki renk cümbüşü. Korku filmlerinden kaçan ama kabusun göbeğinde yaşayan, fantastik kitaplar okuyup, sadece pencereden bakma cesareti gösteren bir sarıydı hayat. Sağımda mecburiyet solumda mecburiyetsizlik, önüm arkam eflâtun. Saklanmayan yeşile dönük bir çayır. Gözyaşın yok olmuş. İnançsızlık mıydı perde arasından gözüme giren, sarıdan beyaza çalan ışık?! Bir manastırda kapalıydı bazen, sana dokunan kokular... Kağıdın bitişine yakın bir hıçkırık...

/...içimden şehirler geçiyor her durakta duruyor inmiyorsun.../

artık tatil zamanı

Tercihleri teslim ettim.

Yarın gerçek bir tatile çıkıyorum.

Bilkent'in yetenek sınavına hazırlanıyorum.

Ve gayet mutluyum.