10 Kasım 2006

"o günbatımında karanlığın bu kadar uzun süreceğini hiç birimiz bilmiyorduk..."

Bir takılı kalmışlıktı, gözbebeklerine çakılı zaman. Senden gidenlerle benden aldıklarının toplamı bir koca dört mevsim. Renklerini yitiren akşamsefalarının alamadığım kokusunda yaşlanan geceler, yaşlanan gözlerle. Bir damla, fazlası sellere karıştı...
Çoktan işlemeye başladığın cinayetin oyasına takılı kalmış, ölümünün ahşap kapısında bir aralanmışlık... Sürüklediğin aynaya çakılmış renklerin. Aklını oynatan bir mavilik, saçlarına goncalar taktığın kadının gözleri.
Bende akşam, günün dayanamadığı sınırlarla kaplı. Yoğunluğu 'kavuniçi'ye çalar, söyledikleri usuldan bir şiir, seversin sen de 'Ben Daha Ölmedim Anne'... Değişmeyen bir ses kırıntısına takılı kalmış düğümün.
İçini acıtıyorsa hayat, gözyaşları yakıyorsa kalbini yıldızlardan bir geçit var gözlerinin erişebildiği en yüksek noktada. Sana gösteriyor sırrın, çözülmemişliğin saklanan perdesinin ardından kutupyıldızı...
Suya yazdığım yazıların sağlamasıydı dokunuş... Renklerin birbirine dolanıp içinin ılıklığına ılıklık katması... Parmaklarının ardından uçan bir hayata yüklüydü gözbebeklerin. Sustum, gecenin yorulduğu, şehrin susadığı saatlerdi.. Ve sadece izledim gökyüzünden, gözlerinin ulaşabildiği noktadan, hayatı ve ardında bıraktıklarını, çığlığı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder