Gündelik ve güvenilmez
hüzünler içinde
geçimsiz günler
Bir nedeni yok gülmezliğimin
içim kavun acısı
biri bir şey sorsa
ağlayacağım sanki
durup dururken
gözlerimi çivilediğim deniz
sabahın ilk vapurunda
herkes kimsesiz
Istanbul'da yağmur yağarken
dünya daha yalnızdır
her zamankinden
yanık simit, sıcak çay
insanın içini ısıtıyormuş gibi yaparken
köprünün üstünden geçiyor insanlar
çıkmış gibi
Sait Faik hikayesinden
içim kavun acısı
dünden, geceden
Istanbul'da yağmur yağarken
dünya daha yalnızdır
her zamankinden
Bir nedeni yok gülmezliğimin
belki akşama bir şey kalmaz
sabahki halimden
içimde aynı kavun acısı
vapur dağılırken
Murathan Mungan
27 Temmuz 2005
12 Temmuz 2005
ateşler
Aşk bir cezadır. Yalnız kalmayı beceremediğimiz için cezalandırılıyoruz.
*
Biri yüzünden ıstırap çekmeyi göze almak için onu çok sevmek gerekir. Seni çekebilmek için seni çok sevmek gerek.
*
Aşkımda sefahatin incelmiş bir biçimini görmekten; zaman geçirmek için, Zaman’sız yapabilmek için geliştirdiğim bir oyun görmekten kendimi alamıyorum. Zevk, kalbin son sarsıntılarından çılgına dönmüş motor gürültüsü içinde, göğün ortasında zorunlu inişe geçer. Motoru çalıştırmadan inerken, dua yükselir; ruh, aşkın göğe yükselmesi sırasında bedeni kendisiyle sürükler. Göğe yükselmenin mümkün olabilmesi için bir Tanrı gereklidir. Bir Kadir-i Mutlak’a vücut vermeye yetecek kadar güzelliğe, körlüğe ve sonu gelmez isteklere sahipsin. Daha iyisini bulamadığımdan, seni evrenimin kilit taşı yaptım.
*
Uzaktan, saçların, ellerin, gülümsemen taparcasına sevdiğim birini hatırlatıyor. Kimi? Bizzat seni.
*
Sabahın ikisi. Sıçanlar çöp tenekelerinde ölü günün artıklarını kemiriyorlar: şehir hayaletlere, katillere, uyurgezerlere ait. Neredesin, hangi yatakta, hangi rüyada? Sana rastlasam beni görmeden geçerdin, çünkü rüyalarımız tarafından görülmeyiz. Aç değilim: bu akşam hayatımı bir türlü hazmedemiyorum. Yorgunum: hatırandan yakayı sıyırmak için bütün gece yürüdüm. Uykum yok: ölüm için bile iştahım yok. Bir sıraya oturmuş, sabahın yaklaşmasıyla kendime rağmen sersemlemiş, seni unutmaya çalıştığımı kendime hatırlatmaktan vazgeçiyorum. Gözlerimi yumuyorum… Hırsızlar yalnız yüzüklerimize, aşıklar tenimize, vaizler ruhumuza, katiller canımıza göz dikerler. Benimkini alabilirler: ondaki hiçbir şeyi değiştiremeyeceklerine bahse girerim. Tepemde yaprakların kımıldanışını hissetmek için başımı arkaya atıyorum… Bir korudayım, bir tarlada… Zaman’ın çöpçü, Tanrı’nın da belki paçavracı kılığına girdiği saat bu.
Marguerite Yourcenar, Ateşler, s. 78-9.
*
Biri yüzünden ıstırap çekmeyi göze almak için onu çok sevmek gerekir. Seni çekebilmek için seni çok sevmek gerek.
*
Aşkımda sefahatin incelmiş bir biçimini görmekten; zaman geçirmek için, Zaman’sız yapabilmek için geliştirdiğim bir oyun görmekten kendimi alamıyorum. Zevk, kalbin son sarsıntılarından çılgına dönmüş motor gürültüsü içinde, göğün ortasında zorunlu inişe geçer. Motoru çalıştırmadan inerken, dua yükselir; ruh, aşkın göğe yükselmesi sırasında bedeni kendisiyle sürükler. Göğe yükselmenin mümkün olabilmesi için bir Tanrı gereklidir. Bir Kadir-i Mutlak’a vücut vermeye yetecek kadar güzelliğe, körlüğe ve sonu gelmez isteklere sahipsin. Daha iyisini bulamadığımdan, seni evrenimin kilit taşı yaptım.
*
Uzaktan, saçların, ellerin, gülümsemen taparcasına sevdiğim birini hatırlatıyor. Kimi? Bizzat seni.
*
Sabahın ikisi. Sıçanlar çöp tenekelerinde ölü günün artıklarını kemiriyorlar: şehir hayaletlere, katillere, uyurgezerlere ait. Neredesin, hangi yatakta, hangi rüyada? Sana rastlasam beni görmeden geçerdin, çünkü rüyalarımız tarafından görülmeyiz. Aç değilim: bu akşam hayatımı bir türlü hazmedemiyorum. Yorgunum: hatırandan yakayı sıyırmak için bütün gece yürüdüm. Uykum yok: ölüm için bile iştahım yok. Bir sıraya oturmuş, sabahın yaklaşmasıyla kendime rağmen sersemlemiş, seni unutmaya çalıştığımı kendime hatırlatmaktan vazgeçiyorum. Gözlerimi yumuyorum… Hırsızlar yalnız yüzüklerimize, aşıklar tenimize, vaizler ruhumuza, katiller canımıza göz dikerler. Benimkini alabilirler: ondaki hiçbir şeyi değiştiremeyeceklerine bahse girerim. Tepemde yaprakların kımıldanışını hissetmek için başımı arkaya atıyorum… Bir korudayım, bir tarlada… Zaman’ın çöpçü, Tanrı’nın da belki paçavracı kılığına girdiği saat bu.
Marguerite Yourcenar, Ateşler, s. 78-9.
8 Temmuz 2005
6 Temmuz 2005
aşk
"Yunan mitolojisinde, Androginos diye, dört kollu, dört bacaklı, iki başlı bir varlık varmış. Her şeyiyle kendine yetebilen, hem erkek hem dişi bir varlık. Bu mükemmel varlığı tanrılar kıskanmış ve kıldan ince bir testereyle ortadan ikiye ayırmışlar dişi ve erkeği...Tanrı onları ayırınca dişiyle erkek birbirini aramaya başlamışlar ömürlerinin sonuna dek. İşte onların birbirlerini buldukları an AŞK çıkmış ortaya..."
5 Temmuz 2005
for my sunshine & water & smile- like a beautiful smile
Shall I compare thee to a summer's day?
Thou art more lovely and more temperate.
Rough winds do shake the darling buds of May,
And summmer's lease hath all too short a date.
Sometime too hot the eye of heaven shines,
And often is his gold complexion dimm'd;
And every fair from fair sometime declines,
By chance, or nature's changing course untrimm'd;
Like a beautiful smile
That fills I know why
Such a beauty won't die
It's eternity's mile
That we walk all this while
But thy eternal summer shall not fade,
Nor lose possesion of that fair thou ow'st,
Nor shall death brag thou wander'st in his shade,
When in eternal lines to thime thou grow'st;
Like a beautiful smile
That fills I know why
Such a beauty won't die
It's eternity's mile
That we walk all this while
Like a beautiful dream
That is just what it seems
We're just floating upstream
On eternity's beam
So long as men can breath, or eyes can see,
So long lives this, and this gives life to thee
Shall I compare thee to a summer's day?
Thou art more lovely and more temperate.
Rough winds do shake the darling buds of May,
And summmer's lease hath all too short a date.
Sometime too hot the eye of heaven shines,
And often is his gold complexion dimm'd;
And every fair from fair sometime declines,
By chance, or nature's changing course untrimm'd;
But thy eternal summer shall not fade,
Nor lose possesion of that fair thou ow'st,
Nor shall death brag thou wander'st in his shade,
When in eternal lines to thime thou grow'st;
So long as men can breath, or eyes can see,
So long lives this, and this gives life to thee
3 Temmuz 2005
güzel bir günn bizim için!
ankaradayım ve güneşim mi doğdu noldu bilmem ki!!!!!!
ayy! like a beautifull smile.....
ayy! like a beautifull smile.....
1 Temmuz 2005
tatill
Gidiyorum. Göründü Ankara yolları.. Yine çekip giden olmak gibi bu.. Tatil bile olsa adı, arkamda hüzünlü bir şehir bırakıyor gibiyim. Yanan, hüzünlü bir şehir... Sanki temelli gidiyor gibiyim... Böyle bazen bir hüzün basıyor yoğunlaşıyor içim... Karmakarışık bir şey bu.. Tatil bile olsa bir şeyleri bırakmak... Alışkanlıklardan kopmak... 3 haftanın ilk 10 günü seyrek de olsa burdayım sonra 13ünden 26 sına kadar uzağım buralardan.. kendinize iyi bakın ve kocaman gülümseyin!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)