Veda edebilmek çok güçlü bir karar. Yaptım oldu gibi değil, gönül bağlarını gevşetip salmak, ardına dönüp bakacağın tüm görüntüleri silmek. Bir eforla silmek değil ama, dönecek bir yol varsa yolu hatırlamanı sağlayacak ekmek kırıntılarını kuşların yemesi gibi.
Bir hikâyeden valizini toplayıp usulca çıkmak, sessizce. Kimsenin hemen bir anda fark edemeyeceği bir hafiflikte, bütün ağırlığını valizine yükleyerek belki yolda onu da yok ederek.
Bir zaman alıyor her şey. Eşyanın esaretinden çıkmak arzusu da hemen oluşmuyor. Anlam yüklenilen şeylerin kaybının fikri, yüzme bilmediğin denizde açıkta kalmışsın gibi korkutucu geliyor; tutunacak bir şey olmaması, yitip gitmek. Belki de kanıtları yok edersek unutuluruz korkusudur bu.
Bu mevsim birden fazla ses verdi kalbim. Büyük bir doygunlukla ve büyüsünü taşıyarak veda ettiğim bir manzara, tozlu ve kırgın bir hikâyenin yapraklarının dağılıp yok olduğunu gördüğüm, tebessüm yaratan bir rüzgâr, ayağımı yere sımsıkı basmamı sağlamış, güç vermiş ve güçsüzleşmiş, yaşlanmış bir kapı.
Her şey, hepsi yaşandı. Oradaydım. En iyi ve bütün kötü versiyonlarımla. Bir veda için çok iyi bir giriş ve gelişme gerekiyor. Sonuç elzem. Ama veda, demlenince çıkan bir renk. Ve tuhaftır ki, sahiden başarıldığında hafiflemekten mi, bir anlatıya nokta koymanın yazar hazzından mı, yaşandığına değdiğinden mi bilmiyorum, iyi gelen bir şey insana. Kendisiyle, seçimleriyle, yaşadıklarıyla arasını yapan bir şey.
Sımsıkı topladığım saçlarım çözülüyor gibi şimdi.
Yeni sayfalardan korkuyor biraz parmaklarım, kalem tutmak için biraz titrekler.
Yeni başlangıçlar da nadas istiyor belki ya da doğurulmak sancıya sancıya.
Bir haftadan uzun, iki haftadan kısa bir süredir sürekli ağlamak, ağlaya ağlaya içimden çıkarmak istiyorum bir şeyleri. Üzüntüden değil. Üzüntü hariç değil ama kökeni bu değil. Sanırım o yolda valizi açıp birer ikişer attığımız şeylerden birisi bu. Ağırlıklar kendini benden azad etmek istiyor, ben de hafiflemek..ve bunu yapmanın bir yolu da gözyaşıdır belki. Bir ağlasam veda mektuplarıma imzam da çıkar aslında ama bu konu çok bebek adımlarıyla ilerliyor, kavradım onu.. Büyümen gerekiyor, mevsimleri saymayı bırakman gerekiyor, vurulman ama bir süre ölmemen gerekiyor, nasırlaşman sonra.. Ve aniden bir "çıt". Ve vardığın yer, o veda anı aslında kurduğun bağla en yakınlaştığın, ona karşı en çıplak kaldığın yer.
Ve işte şimdi;
"Hiçbir şey göründüğü, hatta yaşandığı gibi değil; her şey hatırlandığı gibi..."