29 Aralık 2021

"sonra başka şeyleri özlemeye"

 

Git gide daha solgun, git gide daha cılız ışıklar. 

Tarihimizden biriktirdiğim karelere bir yenisinin eklenme ihtimalinin başından kalkalı biraz zaman olmuştu, ama sokaklar büyülü. Ve ben büyülenmekten korkmadığım için her şey mübah. 

Yanındayken basacak bir deklanşör aramak çoğu zaman beyhude. Sadece sokaklar, toplu taşımalar, gökyüzü makyajları ve kamusal utançsızlığım var ve hepsi kendiliğinden banyoda.

Zayıflayan ışık ürkütücü. Yıl biterken daha da. 

Anları süslemek benim işim. Tığ gibi işlemek sözcükleri öpüşlere, kokulara isimler bulmak, sus'lara es'lere romanlar dizmek. Nasıl olacak unuttuğum bir dilin kıyısında tüm bunlar. Uzun bir iç çekişin göğüs kafesine sıkışıp kaldığı bir yerdeyim. Sanki bitti mürekkebi damarımın. Sonra aniden infilak; kar tanesi.

Şimdi bu yaslandığım gök yalnızlığının hangi köşesinden çekiştirip de kalbime destek yapacağım bilmiyorum. Hangi sokağın köşesinden seni bir apartman girişine çekip de ciğerlerime doldurduğum en sevdiğim renkteki havayı nefesine üfleyebileceğim. Hangi sözcüğüme tutunup bir uçurtma kuyruğu gibi kıvrımlanıp salınacağım, gıdıklayacağım uykulu sükuneti ve nasıl yakalayacağım o vakti; "yeşille beşbuçuk arasında"...

Ah sevgilim. Biriktirdikçe dökülüyor deliğinden cebimin bütün doğumlar ve evren taneleri.

Yaldızı kaçmış bir saç tokası gibi hissediyorum bazen. Avucunda sıcak, baş ucumda solgun. Dünyanın tozuyla dolmuş sanki obur kalbim.

Deniz kenarımızdan başka bir şey düşünemiyorum çoğu zaman. En kolay sihrim bu. İyelik eklerimize tutunuyorum, rüyalara ve büyülere. Bir de bir tren camından gördüğüm; alkış tutan yapraklara.

Ellerimin ölmesinden korkuyorum sevgilim. Sözcüklerin eteğinden yakalayıp da bir aşkın koynuna oturtamamaktan onları.

Şiirimi bulamamaktan, buz tutmuş parmaklarımla çiçekler kurutamamaktan, bir hikâye yazamamaktan kahramanı vapurda uyuyan.

İçi durduğu yerde boşalmış bir ceviz gibi sapasağlam görünüp, açıldığımda küf kokmaktan.

Kurtarmam gerek. Bir kare gerek,

bol büyü, çok ışık,

"ağaçlar, şaraplar"

gerek.

 

10 Aralık 2021

alev alsın öldürme*

 

Dağına göre mi kar verir bilmiyorum ama bir terk edilişi daha sessiz sedasız öylece izleyecek takatim yok. Senelerdir cevabını bulamadığım bin soruya binini daha eklemeye mecalim...

Kendimi oradan oraya vurup, telafi edebilecekken sadece gelip geçen otobüsleri saydığım bin yıl daha yaşayamam.

Bilmiyorum ki ne oluyor. Bilmiyorum ki bu kadınları neresinden yaralıyorum ve böyle tozlu bir vazo gibi kalakalıyorum.

Bilmiyorum kimin canını neresinden yaktığımı, kimin hangi bahar dalını kırdığımı.

Ama canım çok yanıyor. Yapabileceğim onlarca şey varken hiçbir aralığa giremeyişim, girip de birkaç saniye de olsa kendime baktıramayış canımı çok sıkıyor.

Her santimimi kendi talebim olmaksızın dolduran ruhların bir anda öyle çıplak bırakışı,soğuk; çok soğuk hissettiriyor.

Ben hala M'sizliğe alışamamışken alfabeden bir harf daha eksilmesi....

Aşk tuhaf bir şey. Onu kaybedince anladım. Hayata karşı beraber aşkla tutunmak başka bir şeydi. Artık yanımda kim olursa olsun çok yalnızım. Kim gelirse gelsin hep eksiden düşüyorum. Ama işin kötüsü hep sana çıkıyor sebepler sonuçlar. Birkaç hafta belki bir ay oldu evimizi saçma sapan bir videoda göreli.

"Evimiz". Kimseyle olmayan, bir tek seninle olan "evimiz". Koskoca şehirde, milyonlarca videonun arasında karşıma çıkan apartmanımız. Gecenin bir yarısı, ve bil bakalım nasıl? Tabi ki hâlâ aynı perdelerle. 

Neredesin?

Ve ben bir ömür bu sorunun cevabını mı arayacağım gerçekten?

Nasıl görmüyorsun beni?

Hiç kimse tarafından görülmüyor olmak bu kadar dokunmuyor içime.

Hâlâ her şeyin başladığı ve bittiği o yerde tülleri mi çengelliyorsun? Yoksa bambaşka bir koordinatta hiç olmadığın birini mi oynuyorsun?

Ben hâlâ banyonun paspasını senin yaptığın gibi yıkıyorum.

Tokalarımı senin gibi havlupana geçiriyorum.

Durduk yere ananem gibi ananeni, dedeni ve birlikte oturduğumuz balık sofralarını özleyip ağlıyorum.

O ranzayı, günbatımına kadar canını çıkardığımız güneşi arıyorum eski yağmurların arasında.

Ve yeni kayıplarım da hep dönüp dolaşıp sana bağlanıyor.

Sana bağlandıkça öfkeleniyorum. Hak ettiğim her şeyi ve hiçbir şeyi yan yana koyup koyup bir sonuca varamıyorum. Kime ne sorayım? Nasıl bulayım seni de hesaplaşalım?

Sonsuz bir karanlık bıraktın geriye. Neredesin, napıyorsun ve ben sensiz bunca yıl kaç karış yol alabildim de bundan sonra kilometreler aşacağım...

Sevdiğin her şeyi büyük bir hasretle özlüyorum. Öfkemi kaybetmekten çok korkuyorum. Bir gün ansızın Kadıköy'ün bir sokağından veya Beyoğlu'nun bir köşesinden fırlayacaksın ve ben küçük bir çocuğun avucundaki misketler gibi dört bir yana saçılacağım gibi hissediyorum.

Neden.

Ve şimdi tam da kırdığın yerden bir kez daha,

neden.

 

Lanetini ne zaman çekeceksin üzerimden ve 

 

aşkını.

 

Çok yoruldum.