9 Şubat 2021

diken*

 

Rüyalar kâbusların, hatıralar hayallerin içinde çözünüyor. Zaman, mevsimler tablosunun basitliğinden, güzelliğinden kurtardı kendini, sanki dışında akıyor gibi her şeyin. Hiçbir şey başlamıyor ve bitmiyor. Kalbimi, zihnimi, bedenimi kıyafetlerimle birlikte çamaşır ipine asmış gibiyim, bu şıpır şıpır damlayan umutsuzluk biriktikçe, göllendikçe aşağıda, korkutuyor. Kendi yağmurumdan sellenip, boğulur muyum ki. Olacak gibi.

Bazı mektuplar düşüyor kutuma, tanımadığım birisi bir tanesinde "Artık bazı şeylerden haberim olmasın, kaçıp gitsinler istiyorum." diyor. Bu her şeyin aşırı olduğu bomboşlukta aynı duygunun kenarında dikiliyorum, yamuluyorum ve en nihayetinde kendimi taşıyamaz hale geliyorum. Kaçmaya çalıştıkça bataklık gibi dibe çöküyorum. Ne kadar da 7-8 yaşımdan tanıdık bir kabusun hissi bu. Kaçıp gitsinler, kaçıp gitsinler... Gidelim.. Ve gidemiyoruz.

Korkunç bir şeyler oluyor. Korkunç bir şeylerin ortasında el ele tutuşamamak, teselli bulamamak daha da korkunçlaştırıyor her şeyi. Her şey ne çabuk eskiyor, durduğu yerde, durup dururken ve kullanılmazken bile. Tozunu almaktan bıktım her şeyin, yerini bozmadan korumaya çalışmaktan, düşmeden düşürmeden seyrini korumaktan. Bir ipin üzerinde parmaklarımın ucunda durmaya çalışırken sürekli ipin kopma ihtimalinde nöbet tutmaktan. Bu sürekli tetikte olma hali, uyuduğunu zannederken aslında hiçbir çarklıyı durduramadığını fark etme durumu, kendi zihninin canavarlaştığı, kalbine zulmettiği bütün o anlar...

Yorgunum ve

neyse.

Cebimde kat yerlerinde mürekkep lekeleri olan kâğıt gemilerim,  6 yıldır bir an olsun suç ortaklığımdan istifa etmeyen çalıntı filim Fo ve tuhaf oyuncaklarım var hâlâ. Sırtıma bir şey geçirip sokağa çıkabilmeyi, olmayan kar havasını yutkuna yutkuna ciğerlerime indirebilmeyi, bir kuşun kanat çırpınışının aralıklarını duyabilmeyi ve sadece bi' kalp atışında durabilmeyi başarırsam ben ve avuçlarım ve sütlü çikolata kokan ıvır zıvırım buna hazırız.