9 Eylül 2020

"adınız geliyor aklıma..."


Geçen sonbaharda minik ve neşeli adımlarla dans ediyorduk. 
Ceneviz'in on yıldır diz yakan masa örtülerinin üzerinde yine, bıkmadan, ardı ardına çaylar... 
Geçen sonbahar kalbimin haladını attığım nehrin kıyısında ateşler içinde kıvranıyorduk.
Trenler gelmese de, güneş ısıtmasa da başka bir büyüyüşün izini sürüyorduk.

Hızlı geçti zaman, ağırlıklarını hatırlamamak güzel. 
Şimdi bir pencereden giren havanın, kendini ötekine taşıyacak mecali nihayet bulduğu aralıktayız.
Hareket halinde olan şey sadece rüzgâr gibi. Oysa bu büyük, hastalıklı ve ağdalı bekleyişin yarattığı devinimi sonra çok konuşacağımızı hissediyorum.
Duran her şeyin zamanını beklediğini görüyorsun değil mi?

Bir meridyenin yayından kimbilir ne zaman fırlamış şiirlerin tıbbi atıklara rağmen sokaklardan toplandığı, pencerelerden taştığı bu erken eylüller bir şey söylüyor. 
Doğrulaması belki dünümüzün. 
Sahi hangi ağacın gövdesinden yükseldik biz? Taşıdığımız kökler hatırlıyor mu doğduğu coğrafyanın suyunu, tuzunu, bereketini..

Ve yüzlerimiz ve zamanlarımız ve öğleden sonraları okulluların, sabaha karşı mavilikleri sinemadan çıkmış insanların...

Unutmaktan korktuğum yol tarifleri nereye çıkıyor şimdi, defter aralarına sıkıştırdığımız gecelerimize hangi gökdelenler batıyor? 
Farkına varmadığımız şairler hangi sızımıza doluyorlar?

Bir anlatabilsem diyorum bazen.. Yavruağzı, toy heyecanlarımı.. Ardımdan sürüklenen; zihnimin sandıklarında iğne oyası katlanışlarımı, üst üste kalışlarımı. Kıvrıldığım yerden çaresiz kopuşlarımı.
Kağıttan gemilerimi avuçlarımda batırışlarımı..

Ne kalır eylüllerden geriye.. Cayır cayır yandığımız bozkırların bir zamanlar sırtımda karlar eritişi mi, iki gevreğin susamlarıyla muşambalarda fallanan iç çekişler mi, kocaman bir swing out'la dertten tasadan bir ömür uzaklara gönderiliş mi...

Şimdi uyku ve kalem tutmayan her şeyin kıyısında, kucaklamak için bekliyorum eksiğini, fazlasını, iki adım belki de üç gerisini.

Biraz şarkıya ihtiyacım var bu mevsim için. Ceplerimi dolduracak dizelere ve belki birkaç haikuya. Öpe öpe kuruttuğum çiçeklere, oyuncaklarına neşe patlamalarının, unuttuğumuz sokak lambalarının mırıltılarına, kenarı kıvrık, sarı notlarına öpüşlerin ve buharına demli gençliğin.
Bir denizin kimbilir nerede, nasıl dalgalanıyor oluşuna..
Bir yara bandı, belki birkaç leblebiye..

Hoş geldin sevgilim, salyangozlar da uyanmak üzeredir.
Kal yanımda, eylül hep kalbimin bitişiğinde, sevdiğim aktörler yakışıklı bir vedanın silinmez busesindedir.
Gözlerim sonbaharda, sonbahar geldiğim yollarda..
Hadi öpüşelim..; sevdiğim iskeleler batmadan, çiçekçiler şehri terk etmeden.. eskisi gibi bozacılara sığınan utancımızı yıllarımızdan, yollarımızdan esirgemeden...


2 yorum:

  1. "Kağıttan gemilerimi avuçlarımda batırışlarımı.."..akıcı ve derin. tadını aldım yazdıklarınızın.

    YanıtlaSil