11 Haziran 2019

hadi gel


Bu yazı hasretle, burnumun direği sızlaya sızlaya, gün gün sayarak bekledim. 
Büyük bir şanssızlık ki; artık birbirine sarmaş dolaş yüzlerce ağacı izleyerek takip edemiyorum gelip geçen mevsimleri, ki bu Beşiktaşlı güzden bir anının ince serinlikli bir fotoğrafına götürüyor beni.

Git gide yayılıyor ve yerleşiyor ağzıma metal tadı, ve her yerimi sarıyor plastik ruhsuzluğu şehrin. Git gide zamansızlaşıyorum, toprakla bağımın koptu kopacak hale gelmesi sahici bir korkuya dönüşüyor içimde. Ne duyularım doyuyor, ne de duygularımı yerli yerine akıtabiliyorum. Artık bir mevsimin getireceği her ne varsa buna tamah edebilir, yeter ki oraya varabilir olmayı diliyorum. 

Boşluk boşluk günlerin içinden anlamsız yüklerle çıkmanın yazıklığındayım.

Yaralandı bu kış neşem, hüznüm, doygunluğum.
Her cümlemde yakaladığım bu küskünlük, kalbimi kırdı.
Cümlelerin sonuna varamadan noktalarımı çoğalttı.

Ne yetmek, ne de yetinmek. Öylesine ve bitirmek olsun diye yaşanan günlerin aynadaki toksikasyonunu anbean görüyorum.

Elimin, dudağımın, mecalimin gitmediği şeylerin yorgunluğu arasında avucumdaki sıcaklığa sığınıyorum.

Gelmesini bekleyip bekleyip, uğruna bulutları çekiştirip yerini değiştiremediğin güneş, yerini buna bırakıyor bazen. O çok sevdiğin kışın, yara bere içinde bıraktığı halini bir şekilde, bir öpücükle tamir edebileceğine de inanıyorsun bir şekilde, her seferinde.

Tuhaf bir pes ediş, daha tuhaf bir tutunuş. 

Sanki bir şeyin nöbetini tutuyor sesim. 

Bir saz gibi, sessizce, aralıklarıma rüzgâr doldurarak ve başımı esintiden yana eğerek salınıyorum olduğum yerde, taşınmadan. Havalanan mavisiyah kuşların kanatları kıpırdatıyor geceyi, su birikintilerindeki halkalar boyunca yürüyor gölgem. Kavurucu bir yaz mı olacak; pek öyle görünmese de sararıp çatırdamadan ısınmayı bekliyorum, bir uçtan bir uca..

Güzel cümlelerle karşılaşmaya, avuçlarımın boyanmasına, biraz çıplaklığa, zihnimdeki kornaları susturmaya ve çakırkeyif bir yalın ayaklığa ihtiyaç duyuyorum.

Dolu dolu, yağmur yağmur bir ağlayabilsem belki dökülür üzerimden bu ölü toprak. Bu kalabalık, bu tozlu takat, solgun çiçek.

Belki yine gelir yaz, kiraz, kadehte hicaz. 


2 yorum:

  1. Adsız5:52 ÖÖ

    Bu şehirlerden geçip, yaşamın yükseldiği birkaç evre biliyorum. Bu gerçek; belki düşlenenden az daha naif.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunu duymak, öğrenmek bana birkaç kucak dolusu umut verir. Teşekkür ederim..

      Sil