8 Haziran 2018

bi' fazla


Sevdiğim şeylerin dünyeviliği.
Yalınlıktan nasibini almışların yaydığı toprak kokusu..

Bir oyun için gereken tek bir yol; bazen seksek, bazen köşe kapmaca.
Kaldırımda biten otun coşkun yeşerikliği.
Mutluluğun kızarık sıcaklığı.

Her yaz akşamı düşümün aynı manzara'danlığı..
Yeni bir zaman dilimi, yeni bir anı öğlesi.
Derin bir nefesin alçaktaki mavi gölgesi.

Yorumu şafaklara bırakılmış gece yarıları, yıldızlar, yağmurlar..
Yaşayıp yaşamadığımı kestiremediğim zamanların ebemkuşakları, albatrosları, demli akşamları, iki kişilik odaları; üç değil.

Tekrara düşmeyen sözcüklerden kurduğumuz bizlerimiz, eksi-k-liklerimiz, belki de fazla. 
Sana, bana, aya, yola, düne, yarına.

Bir hikâyenin meydanında yalnızlığıyla ünlü bir ağacın gölgesizliğinde beklemenin şarkısı.
Tahmin etmeye çalışma; ağustosların birinde sazlıklara gizlemiştik. 
Deniz kabuklarına, şişe diplerine, semt pazarlarına, memleket çarşaflarına.

Göğsümde yürümüş yaban otları, ısırganlar, omuz gamzeleri, nar ağaçları, kulübe yazıları, kanatlılar ve mürekkep lekeleri...

Gel, biz ezberimizi bozmayalım;

ateşten, külden, maviden yana,

usul usul.. belki de dört nala.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder