2 Haziran 2015

nadas


Yorgunum bütün gecelerden ve gündüzlerden, en çok hareketsizliğinden yolun. İçime egzoz kaçırmamak için  verdiğim bu mücadelenin neresinden galip, neresinden mağlup çıkarım kestiremiyorum ya, hepsi aynı yere varır gibi.

Kendimi kusmak istiyorum. Bir şey çok fazla. Üzerime büyük. Ağır. Sesim. Yankısı çuval gibi. Kendimden kaçmak, eve varmak istiyorum. Ev dedim. Ne kadar uzun sürdü. Bir daha dönmem dediğin ne varsa, şimdi içinde kâğıt kesiği gibi ince sızı... Can acısı unutulmuyor ya; intikam bu. "İncirlerin dallara ağır gelip de kaldırımlarda ezildiği o sokaklara varayım, bir varayım iyi olurum gibi" diyorsun. Utana sıkıla. Kaçmak için çabaladığın bütün ölümcül güzellikteki gün batımları öğrenilen geçmiş zamana bürünüp, uzak bir yerden dahi kendini göstere göstere nasıl da sevişiyor şimdi karşında. Başını çeviremiyorsun ve işte bundan kaçamıyorsun.

Dönmek değil de varmak arzusu. Bir tek orada mola verebileceksin sanki. Orayı terk ederken parmağının gösterdiği ne varsa; ilk aşkın, son aşkın, radyo frekansların, uykusuzlukların burada her sabah ömrüne dolaşık, düğüm olmuşken.. 

Sahi, hayat nasıl böyle oldu?

Bir inziva diliyorum şimdi. Kendimden çekilmek.
Yolumu yordamımı bulacak kadar durmak.
Sadece durmak. İmlâ gerektirmeyecek kadar cümlesizleşmek.
Madem bunca kimsesizlik, öldür sesini; sus ol.
O, her şeyin ancak iliklerinden geçerse tam olacağına dair inancında, tam o yerde dur; soyun kendinden.
Kendinsiz,
kendinle,
kendine kal.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder