27 Mayıs 2014

gezi. yazmak mevsimi.



Ülke olarak kalbimizin yerinden fırlayıp fırlayıp bir türlü yuvarlanıp yok olmadığı bir sene geçirdik. Adeta yeni yıla giriyor gibiyiz şu günlerde. Bir türlü dinmeyen kalp atışımızın başladığı yere döndük. Bir süre -kişisel fikrimce epey bir süre- dinmeyecek de. 25'ime merdiven dayadığım şu günlerde, ki bu çeyrek yüzyıl ediyor nereden baksan, hiç böyle öfkeli bir renk patlamasına şahit olmamıştım. Bence yüzyıl kelimesinin ve kavramının içerisinden geçtiği bir şey için de oldukça büyük bir şahitlik. 

Son bir yılda her şey değişti.

Ülke gündemiyle birlikte kişisel gündemlerimiz de baştan yazıldı. Bu döngü içerisinde idrak ettim ki, sahiden "Gülemiyorsun ya, gülmek/ Bir halk gülüyorsa gülmektir/ Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi."

Ülkenin anlamını çözen biri varsa o Edip Cansever'dir. Ülke olan bir şey varsa, o da Ahmet Abi.

İçimizi titrete titrete, sağ taraftan eksiltip sol tarafa koya koya, dışımızı zayıflatıp, içimizi kuvvetlendire kuvvetlendire bir sene geçirdik.

Çok zaman bir sene. Uzun zaman. 

Oysa düşünüyorum bazen, birbirimizi beklediğimiz zamanlar da geçirmiştik, ki özlem çok zor. Geçmek bilmeyen zamanlardan seneler dizdiğimiz oldu üst üste. Gel diyenlere gitmediğimiz, git dediklerimize dön demeyi beceremediğimiz, gidesimiz gelip de kendimize tutsak kaldığımız, gururumuzdan, karşılıklı asır gibi geçen seneleri sustuğumuz, çok zaman. 

Ama ne oldu şimdi diyorum. 

Bir sene her şeyin, tüm zaman kavramlarımızın üzerinden geçti. Bir kutlama yapacağız 4 vakte kadar. Öfkeli olacağız yine, aşık olacağız hiç olmadığımız kadar, şehirlerin ötesinde sabaha karşı eve girip de vahşi şeylerin kirlettiği tişörtünü çıkartıp kirli sepetine atmış olduğunu dileyeceğiz sevdiklerimizin. 

Kutlamamızın üzerine bir nefes söndürmesinler diye inanmadıklarımıza bile göz ucuyla bakıyor olacağız.

Öfkemizin korkumuzdan, aşkımızın nefretten ağır çektiği bir dünyayı yaşayacağız yine. Öyle öğrendik çünkü. Öyle sevdik biz birbirimizi. Öyle yaşadık çeyrek yüzyıl. Öyle anlamak istedik yanımızdakini de karşımızdakini de. 

Ölümün kıyısını bunca gerçekçi bir şekilde görmüşken duvarlara şiir yazan çocuklarız. Birbirimizin elini tutuşumuz da böyle oldu, kırgınlıklarımızla baş başa kalıp, affedişlerimiz de. 

Bir sene geçti.
Bir sene önce bugünlerde geceler yırtılıyordu. 
Bir seneden bu yana çok şey değişti. 
Ve bir sene sonrasında neresinde olacağımızı bilmiyorum hayatın. 

Kimimiz, biliyorum ki olası bir yok oluşta nehirlere bırakılmak istiyor, ve kimimiz gökyüzüne savrulmak ya da toprağa kavuşmak, veya sonsuz olmak.. 

Ama en çok kalmak istiyoruz yarına. Kalıp, yeniden aşık olmak. 

İşte tam da bu yüzden mektup yazmalı bu mayısta. 

Çok mektup.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder