11 Şubat 2012

"Araba dolusu bir tuhaf seven..."

Geride kalanlar ve ileride bekleyenlerin ortası yolculuktur.
Yolculuklar valiz valiz bu tercihi taşırken, yerleşiklik ve yolculuk arasındaki fark da rüyasız bir uykudur. Yarım bir uyku; üstü açık bırakan, yer yer kabuslu, yer yer ani bir gürültüyle kesilmiş, bazen de sonsuz bir sessizliğin uykudan dönüştüğü bir bilinç kapanma hali.
Büyümenin mevsimlerinden yaşlanmanınkilere geçiş belirgin değil. Sesi kalınlaşan bir nefesi var hep yarının. Sürekli bir basamak yukarıdan bakan bir hakimiyeti. Kavanozlarda biriktirdiğin renkli boncukları kara saçmadan ceket yakasına iliştiren. Reçellenen tadını heyecanın, mesai saatlerinin dosya aralıklarında tozlandıran. Sürekli arkandaki gölgenin ne zaman omzuna dokunacağını düşündüğün kocaman bir tedirginliği..
Bir yerden gitmek hep büyümüş kadınların ve adamların işi gibi.
Oysa bazen boynundaki incileri koparıp toprağa dağıtmaya, ayazı bağrına doldurup öksürük şurubunun lâl rengini, ellerini ısıtan birinden içmeye gidiyor insan, karda sevişmeye, engebeli yolları parmak ucunda salınarak düzeltmeye, bahara ne kaldı demeye..
Geride kalanlar el tutsalar, salıncakta sallanacak yarınlar belki de..
Büyümek, yaşlanmak olmayacak* o zaman, yolculuklar zalimleşmedikçe...
Şimdi en bildiğimiz yerden bir şarkı soruluyor muavin koltuklu manzara arifesinde, defterleri yine biletlerden ciltliyoruz..
"Ah yağmur dönerken kara, yine yol var falımda..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder