Geç kalmışlık hissi, sınırlarını yitirmiş günlerin arasından kum gibi kayıp, sıkıntıya saplanıyor. Baharların yorgunluğunu soyunamadığım bir yazı da rafa kaldırıyorum, içimdeki üç aydan fazla fazla taşan güz sancısıyla.
Boşluk da tozlanır mı bekletildikçe derinde bir yerde? Bu yaz hemen düşer mi maziye?
Benim soluklarımla ilerleyen zaman çok yavaş. Akıp giden sokaklardan bir taş seçiyorum kendime; adımlar, hayatlar, tadilatlar ve öylece kalan, kırık döküklükler...
Her şey eksik biraz. Mühürlü kapıları aralamaya kalkışıp, yakalanmış bir ev sahibiyim. Her yemin aynı avuca aynı kan; batıranların kimlik bilgilerinde bile aynı sesli harf tokalaşmaları.
Bu yorgunluğu hak etmiş bir sabırsızlık mıyım.
Tutunmak için var bir hayalim, hiç sıcaklığım..
Uyuyup uyananlar arasında, üzerini bile örtemeyen bir buz yığını şimdi temmuzdan ağustosa yuvarlanan; ortalarından kendime yok bir soluk biçtiğim.
Zaman kayıp, gölgeler bile -teker teker değil hep birlikte- terk ediyorlar divanlarını o kapı arkasının.
Tozlanıyorum ve gözyaşı bile damlayıp bir renk düşürmüyor üzerime.
Bu yaz ne zaman düşer sararık defterlerine unutulanın, unutmak mümkünse eğer..?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder