Düşüncemin uykusuzluğu, sonu olmadığına inandığım bir mevsim kokusunun, sonlara sinişiyle tıka basa.
Gün inatla ağarıyor. Bizim sularına renk çaldığımız kıyılar toz toz dağılıyor.
Sanki suyu öpmez gibi, kapağı çatlamış kutusunda, birbirine toz döken boyalar gibi..
Yanaklarım kıskanıyor bazen renkleri; tozlu...
Bazen gerdanım; suyla karışan hallerini.
Mesela, "Öyle kalsın.." denilen bir dağınıklığa olan özlemleri dolduramadığım bir sırt çantasıyla hangi iklime göç edebileceğimi bilemiyorum.
Dalgalanan bir temmuzun, karşılıklı çekiştirilen uçlarını takip edip, birbirimize de varamıyoruz. Belki bırakıp, uçurtmaların peşine takılıyordur biletlerin..
Ben; o genişliğin bir ucuna yetişemediğimden buruşuk kalan bir temmuz dilimi...
Suluboyadan bir gökyüzü atılsa üstüme, ne yanağım ne gerdanım.., hepsi ısıracak gökkuşağının meyvelerini ve ıslaklığı kalacak; soluğundan arta kalan buğunun..
Bulutları hatırla ve üstümü ört.
Mevsim geç değil.
çok güzel bir şeker.
YanıtlaSil