18 Şubat 2011

..İçinde denizle, balıklar...*


Dün, sevdiğimiz, tavanını sarmaşıkların sardığı, yeşil ve sarının ve kül rengi bir sıcaklığın her yerine sindiği, sıcaklığın ahşaplarına dokunduğumuz o yerde, tozlanmış bir kokoloz gördüm ve onu temizledim. Kıvrımlarına ışık değdikçe değişen, vizon ve krem renkleri parladı. Oraya oturanlar, ona dokunmaya, onu kulaklarına dayayıp uzak denizlerin sesini duymaya çekinmesinler istedim. Mucizelere inansınlar, uzakları yakın yapan denizlere...
İsmini ve kelimelerinin dizilişini hatırlamadığım bir yazar "Deniz kabukları, denizin kabuk bağlamış yaralarıdır." gibi bir cümle yazmıştı, o geldi aklıma.
Onun tozunu atıp okşadıkça, yaraların öpüldükçe iyileştiğini anımsadım çok uzun zamanlar sonra... Hafızama düşen bu cümleyle onu temizledim, sonra ellerimi duvarın keskin dokusuna bastırdım. Acıyı duyumsamak, kalbimdeki ağrının tenime nasıl seslendiğini duymak için. Ellerim sıvası dökük, soğuk bir taş duvarda gidip gelirken, tutmak istedi. Bir anda "Babanı çok seviyorsun..." dediği gibi, hissetmiş gibi ellerimdeki eklemlere taşınan acıyı.. Sevdiği bir kadının bir filmindeki gibi olsun istedim ellerimdeki yaralar, o kadar mavi olsun kalbim, ömrüm öyle güçlü. Sessizliğimin yankısı boşluk olmasın diye.. Daha iyisinden öte, daha ben gibi kalmasını istedim sözcüklerimin. Sözcüksüzlüklerimin. Sonra akşam oldu, şarkısı olanlardan bu kez. Denize ve çimene düşen karanlık daha mı çok okşuyor içimi bilmiyorum ama, bu gece uzun zamandır dinleyemediğim bir şarkıyı dinlemeye gücüm yetti.

fotoğraf: #underwater

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder