5 Kasım 2010

dalayaz..*


Kalemin lâl olduğu saatler geçmiyor. Varlığımın sonsuz esinde, atladığım ipler kesik, avuçlarımı kanatıyor. Ege'de kasımın kendine güvenmeyen iklimi ismimi heceliyor. Kalabalık sözcükler ve cevabı olmadığından emin olduğum sorular arasında, reçetede oksijen tedavisi yazıyor. Bileklerim saat metaline bile bırakamıyor kendini. Kırmızı geçmişimin soluksuz evrelerine isim verilemiyor. O, başkasının çocuğu. Ben kağıttan gemilere kalp ağrılarımı doldurup içimin sularına bırakıyorum. Çizgisiz ve imlâsız bir metin gibi akışıksız ve hastalıklı bir aşkın, enkazının tozuyla gürültüye teslim ediliyorum, yarım yamalak öykümle. Harfler biçimsiz ve rüyalar imgelerden uzak sürüyor. Sık sık uyanıyorum, soluk soluğa ve kan ter içinde bir korku değil bu, ayazda yürek ağrısı...
Teslim etmek istediğim ellerime dayanan sızı, kansız bir yara. Dayanağı olmayan yaşanmışlıklarım var, tanıksız aşklarım ve güncesiz uyanışlarım... Ölümler faili meçhul olalı asırlar geçti.
Çocuklar var, kimin bahçelerinde oynayan. Salıncaksız parklar kurulu belleğimin, temizlenemeyen büyük adımları, tahminsiz yarınları. Çocukları, benden daha çok sevmesin. Benden daha çok renge değmesin. Gözlerine mi inanıyorsun, düşlerine mi o yokluğuna inandığımın? Ben düşüyorum çocuk; senin ağlamanı beklemeden. Kutup yıldızından ayağım kayıyor ve "Denize yakın oturalım" dediğin günlerimiz katmıyor beni içine, sen o kareyle tarihe atılmış sahte bir imzayken..
Avuçlarımda mavisiz dünya, zinciri ayaklarıma dolanmış. Şehirleri düşünmüyorum artık senin atlasında. Işıklarına katılamadığım nicesi renklerini üzerime savururken, korumaya çalıştığım mercanlar kırılmaya yüz tutuyor. Eski anılar var çağıran, yeni korkular, kabuk bağlamayan aylar... Geçecek diyor dünya, monologdan diyaloga geçemediği sahnesinden, ben uyumak istiyorum. Yoksunum çocuk, bir masalın hiç köşesinde, kimsenin görmediği; kederi üzerine rüzgârın yazdığı şifon elbisemle, ayakkabısız oturuyorum. Desensiz kumaşlara sarınan bedenim yaprak yaprak dökülüyor. Güze ilişmeyen bir mücevher gibi kadifesinde bekleyen zaman, benim dışımda; dünyaya çok yakın bir yerde uyuyor.
Ayın giyinişini ve soyunuşunu merak etmeyen insanlar arasında senfoni yazmaya çalışıyorum. Belki de tek perdelik bir oyunun, başrolü yitik figüranını oynuyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder