23 Ağustos 2010

mor mavilik...*


Hangi şehre inanır damarımdan akan mevsim, bilmeksizin bekliyorum. Gün doğuyor mucizelere olan inancımla ve batıyor cümlelerinin bilge karalarıyla...
Okuduğum, okudukça kaybolduğum kelimelerin birbirleriyle seviştiği saatlerin metronomu, nabzım.
Otobüslere sığmayan varlığımı, iskelelere bırakıyorum. Seni beklemenin kıyısında vapurlar yüzdürüyorum, ismimden çalıntı sularda.
En sevdiğin rengi duymak istiyorum, rüzgârın utanmadan üflediği etek uçlarımdan saçılsın diye. Tek bildiğim, ölümümün ve aşkımın rengi, mora dokunan hayat yanın...
Biraz çay buharı, çokça akdeniz tutkusu.
Şarkılara emanet ömrünü dinliyorum, listeye ek yapmaktan sakınmadan.
Ve sokaklar. Sokaklar hep denize çıkıyor senin ikliminde. Ben deniz olmayı severken, böyle meyilleniyorum gelişlere, dönüşü olmayan biletlerle...
Hayallerini okuyup, dünyalar boyayabiliyorum, elimdeki acemi fırça darbeleriyle. Kalbim barışa susamış topraklarda mevsim kovalıyor, hayallerinin kucaklamasını dilediğim, uykularımda..
Birkaç an var kuytularımda kök salan; gizlisi saklısı olmayan, masum kelimelerin harmonisiyle dökülen ve hatıralaşan.
Biliyorum, defterlerin var; ismini bilmediğin yeşilliklere uzanan rüyalarını yazdığın..
Gün batımından aşırılmış bir ağustos şimdi başucunda, her gece artan sözcükler... Lavanta kokusunda sabahlayan masal.
Ve sessizlikte adım adım gölgeni takip eden bir ışık; sokaklarına kollarını açmış bekleyen bir mavilik.
Sahi, en sevdiğin renk ne çocuk?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder