21 Temmuz 2010

yazlarda...


Yaz yağmurlarıyla dalında patlayan tomurcuklar var gecelerde. Müziğin kedi merdiveni büyüsüne kapılıp, gönlünü rüzgâra bırakanlar. Ve hayatı, şah damarından öpen anlar...

Güvercin kanadından dökülen sese, deniz kokusu karışıyor. Burada hafif esen rüzgâr, omzumu çıplak, saçlarımı umarsız, kalbimi savruk bırakıyor. Utangacız, gözlerimin değdiği petrol mavisi sularda salınırken tekneler. Bu şehir yaza henüz dokunuyor. Uzun yağmurlara her gün gebe kalan gökyüzü; temmuz ortasını az geçe. Sarı yayılıyor sulara, koya değen yeşeriklikte bir kaç ayarsız ses, gamsız küfürler.

En çok güvercin kanadındayız. Mevsim uykusunda, ruhumuzun göçünde. Hatırlayamadığım sahil şeritleri var, filmleri yanık, tenimde kavrukluğu süren. Coğrafyasız haritama meyilli sular var, ismini bilmediğim. Denizlerde büyüttüğüm bir aşk, belki tanımsız, belki zamansız. Adresimiz kayıp. Bakışlarımı bıraktığım bu dağınık, sırılsıklam, göğün üzerine çekili olduğu çarşafa ismi yazılan...

Burada olmalıydı, bu bilmediğimiz sahilde, bu deniz kokusunda, tenimin korkusunda...

Yürürken bulduğum kırık kaldırım taşlarını toplayıp sektirmeliydik belki. Dizlerimiz, su dibi mercanlara bakarken kanamalıydı. Öpmeliydik dizeleri, öpüşmeliydik sulu boyalarla renklendirdiğimiz mevsimlerde.

Önsözü olmayan hikâyelerimizi bırakıyoruz kağıttan gemilerin kıvrımlarına. Onlar denize emanet, biz denize...

Boynumdan dökülen şehir saatlerinde sabahlayan bestelerle yürümeliydik düşlerindeki yeşerikliğe, maviye uzanan ufkuna.

Biz burada olmalıydık ve çok uzakta.
Şimdi eteklerimden yağmur damlaları, avuçlarımdan nar taneleri dökülürken, kıyısında uyu şiirlerin, avuçlarında güneş damlası...

Beni sorarsan... 'Tenine yaz seren kadın' yaz zarflarına, sararmış, mürekkep dağınığı öpülü mektupların.

Yaz mevsim, yaz mevsimlerde...


"..Hâlâ kuytularımda seni nazlanır şu gönlüm, mecalsiz itiraflarla, kim bilir kaç defa yakalanır kendime, kaybolurum dehlizlerimde, kimseler duymaz..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder