25 Temmuz 2010

Asırların Sonu Başı*


Nicedir, ardına dek, boynumda sızlayan baharlara açıyorum pencerelerimi. Yeşerikliği düşlerindeki bayırlardan ödünç, gözlerime değenin. Senin düşlerin, barış rengi, huzur mevsimi...
Sen yol yorgunu, sen yolcu.
Sen benim için; yol başlangıcı.
Mühürsüz mektuplarımın sararan zarflarındaki dağınık mürekkep... Sahi, el yazısını bilmediğim düş.., düşle karışık. Düş-le. Düş müsünüz?
Geçerken uğradığım taş sokak esnafından bir kese dolusu yeşil erik, yaz gecelerinde sana aşk. Aşk, yeşerik.
Ufkundaki maviliğe yakıştırdığın bir isim var mı, belki dağınık defter aralarında saklı birkaç tarih...
En sevdiğin yazarı bilerek ve sevdiğin filmi izleyerek bir başınalığında mevsimin, lavanta eksilmez el değmeyen çarşaflardan.
Ahşap kokusuna kalemlerimi düşürdüm. Rica etsem ellerimi iyileştirir misiniz, yazacağımız yeni ve belki tanıdık, çokça uzak, pek içimizde dizelerin kalemlerini tutmadan..?
Henüz vaktindeyken turnaların ve ağustos henüz dilimlenmişken sofralarımıza, dilimde portakal tadı, kanımda kızarmış erik rengi gezinirken...
Ve sergi salonları seslenirken arkamızdan manzara kuşuyla, şarkılardan en vişneye çalan mevsim dökülürken, gece karışırken rövanşı alınmış kasım çiçeklerine ve düşerken dolunay göğüs kafesime... "..sıran gelir de, bir tesadüf olmak için beklemez misin?..."...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder