15 Temmuz 2010

21.


Sizi özledim, burası soğuk.. Değişik bir hafta başladı.. Düşünüyorum da çocukluğumdan beri neredeyse hiç doğumgünümde yanınızda olamadım, hep tatilde, 2 senedir burada... İnsana dokunmuyor değil böyle şeyler.. Her gördüğün şeye yüklediğin anlam çocukluğunla, evinle biçimleniyor, kalbine anne kokusu, baba şefkatiyle eklemleniyor. Her duyduğum şeyin ardından "Baba" diyorum, o ne derdi.. Her dokunduğum şey anne sıcaklığını anımsatıyor.. Akşam geldiğin yerde duvarlar var, bir kaç masa, bir kaç yatak. Dostlarla olmak çok güzel, belki hep istediğimiz ama ancak şimdi zamanı gelen.. Yine de eksiliyor insan. Şehrini yitirme duygusu, evinin yolunu bulamama endişesi, yarın telaşı... Mevsimler değişirken annenden gelen "Üzerine bir şey al" uyarısı olmaksızın, yağmurlarda kalmak, kendine sarınacak bir battaniye aramak.. Oysa hep annemiz vardı, üzerimizi örten. Büyümek böyle bir şey mi? İnsan her sokakta oluşunda içi yaralı belki de umutlu, sızlar mı, yeşili en çok ne zaman bu kadar sevmiştim..? Oysa benim evimin balkonu hep yeşildi, bakmamış mıyım, başka şehirler sizi getirsin diye mi saklamışım gözlerimi, yanaştırmamışım onlara? İki yaz önceydi, Merve'yle Akçay'da sabahlıyorduk. "Sen öyle bir insansın ki, sokağındaki elektrik direğini bile nasıl sevip sahipleniyorsun..." demişti. Ben öyle bir insanım ki, kıymetini bilemediğim onca şey var, hiç uzun uzun bakmadığım, babamın öğretip sonradan sorduğu, bilemediğim onca bitki, onca kitap, onca kelime, onca ülke... Annemin her sorduğunda hep fikrimin değiştiği onca zevk, renk.. Öyle kararsız, savunmasız belki.. Gamsız belki, ya da çekingen..
Buraya gelirken kendime söz verdim "Döndüğümde başka bir Deniz olacağım." diye. Ben mevsimlerin, ben renklerin kızı. Ben sizin müziğinizden, sizin kaleminizden, sizin tarihinizden doğan.. İsmimle taçlandırdığınız ömrüm, hayata layık olsun çok istedim.Bir şeyler yapmak, bir şeyler başarmak. Ama en çok yaşamak. Kara kışı, kavruk yazı, bahardan damlayan gelincikleri, güz sancısından dökülen gözyaşlarını.. Ben en çok deniz olmak istedim, her mevsim deniz... Sizin 21 sene önce söylediğiniz gibi...
Belki fazla ağırım bu gece, ama biliyorum üzerimden bir tek varlığınız atacak bu 21 yıllık yolların tozunu... Başaramadığım pek çok şey oldu, yaşayamadığım, yaşayıp da tökezlediğim... 20 senede ne, ne kadar öğrenilirdi bilmiyorum, öğrenmeye gayret etmediğim zamanlar da çoktu, öfkelendirdim belki, umutsuzluğa sürükledim sizi. Ama çok istedim, renklerinize bürünmeyi, size denizleri vermeyi...
Şimdi uzak belki de yakın bir şehirde, olmayı sık sık düşlediğim bir şehirde, sokaklarına ve sularına uzun uzun bakmak istediğim, müziğini öğrenmek istediğim bir şehirde, her adımımı evimin kokusuyla, yokluğunuzun korkusuyla atıyorum. Yaşıyorum, yaşamaya çabalamak değil, kalbime en çok işleyen şeylerle yaşıyorum. Biliyorum, en çok deniz olduğumda, kalbim en çok nasıl ısınırsa öyle yaşamamı istediğinizi... Yoksa babam deniz düşlerini, bu öylesine korktuğu, öylesine kızdığı şehire verir miydi...Belki korkuyorum buraya alışmaktan, benim babam benim Ege halimi sever, Karşıyaka'lı kızını, burnumda körfez, kanımda İzmir havasını.
Yaşıyorum, her sokak sizi çağırıyor, her yeşil, her kedi, her sıcaklık.. Yeni Türkü dinliyorum sık sık. Sizi bana getiren şeyler o kadar çok ki aslında. Ömrümün her köşe başı sizin, her kelimem, her kalp atışım, her sevdiğim... Köfte yerken beni gülümseten köftenin tadı olmuyor çoğunlukla, anları hatırlıyorum, annemin tabağıma tereddüt etmeden 9 tane köfte koyuşunu. Burada en çok pazar kahvaltılarını özlüyorum, şu hiç sevmediğim peynirleri, mızmızlandığım yumurtayı, asla bitmeyen domatesleri, tadına sadece mandırada muzurluk diye baktığım zeytinleri, vişneleri yenmiş reçeli, Orada uzaktan görünen national geographic aslanlarını. Aptal türkçe pop şarkılarını size zorla dinletişimi. Sulu sıkıntımı. İtiraf etmesek de biliyoruz hepimiz, ben aslında en çok kahvaltılarını seviyorum ömrün. Hele ki günlerden pazarsa...
İnsan büyüyünce mi özler böyle evini, yoksa sadece büyüdüğünde mi evi özlenecek kadar uzağında olur?
Bugün Seda'yla düşündük, ne zaman 21 oldum.. Ne zaman babamın anahtar şıngırtısını duymayacağım yerlere gelir oldum? Daha birlikte yeni heyecanlanıyorduk çiçek açışına sevdiğim renklerin, daha yeni başlamıştık birlikte kadeh tokuşturmaya. Ne çabuk geçiyor her şey. Hayatı yaşamaya çalışırken unuttuğum çok şey oldu, ertelediğim çok gülüş, yüklendiğim çok öfke. Pişman değilim, keşkelerim yok hayatta, inandığım her şey için Deniz'sin sen diyorum, o harika insanların çocuğusun, bak gökkuşağı bekliyor dokunup renklerine boyamanı, yağmurlar saçlarını bekliyor dalgalanmak için, sokaklar adımların için uzuyor, vapurlar seni bekliyor sularında uyumak için... En çok bunu isterdi annen, en çok bunu beklerdi baban, kalbine dokunan mevsimlerde yaşamanı, onların alıştığı gibi, yalınayak...
21 yıl sonra, ilk defa evimden bu denli uzak, ilk defa bu kadar dostların sofrasında, ilk defa bu kadar kendimle baş başayım. İlk defa temmuzun ortasında yağmur yağdığına şahit oluyorum. Belki büyüyorum. Belki hayat ekleniyor soluğuma. En çok sizi özlüyorum. Bana hayat verdiğiniz anı, her sene sizden esirgemenin burukluğu bu belki..
Daha güçlü, daha renkli, daha hayat kokulu, daha deniz gibi, daha sizinle, sizin olmaya layık bir hayat diliyorum kendime bu yıl. Ve sadece teşekkür edebiliyorum, ruhuma işlenmiş her güzelliğe imzanızı bıraktığınız için. Denizler tükenmez değil mi baba?
Tüm bunlar.. Kalsın özlemlerde, bizlikte.. Uzakta olmak, yolda olmak, yolcu olmak dokunuyor bana biraz. Kuytumda kalmasın diye... Kapayın sayfaları ve gülümseyin hayata şimdi. Ömrünüzün umudunu bana verdiniz, yarın güzel bir gün olacak, her yeni gün gibi... Mevsimler, renkler, hayat ve sizi sevmek varlığımdaki en güzel şeyler.
İyi ki doğduk.
deniz.

2 yorum:

  1. bi şükran ve sevinç ilahisi okudum sanki. doğum günün kutlu olsun! :)

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil