12 Aralık 2009

yankı.



Ele gelmez olur gece... Dolunay zayıflar kaybettiği kanla. savaş yeri, gölgelerin ardı lacivert saatler.
Sorgusuzum nicedir, hapsedemediğim soluklar acır...
Tütsü yanmaz turunculuğunda alev seherlerin, kokmaz vals...
Ruh yok olur. Saklambaç yorgunu, menekşe tutuşlarım tebessümlerini..
Yolcuyum bu haritalarda, tozlu şarkılar arkamdan su döker..
Acıyan sevda kırıntılarıyla yıkandım sabaha karşı..
Ben hep gün doğumuna yakın buluşurum suyla. Su, günahkâr... Günah, rengi yitik portakal...
Kış başlangıçlarından kavanozlara dolduruyorum manzaralarını donuk sahillerin, pamuk helvacı yaralıdır.
Çocuksuz parklar koydular şehrime. Aitlik ekleri güler cümlelerime.
Zavallı bir kalem şimdi dudak izim... Unutulmaya meyilli aydınlıklardan doğanım, ölümüm kanda kızılcık şerbeti.
İncirsiz yazları doldurduğum bavulları attım taş sokaklara, buz kattım yokluğuna, çakmakta alev, ben öldüm. Yeşilsiz ve grisiz. Üç kere saydım adını.. Beşte üç tuttu oyun, kumarbazı oldum rakamsız gün islerinin.
Dağıttım saçlarımı, yandı deniz. Şehir. Sokak. Taş.
Soğuk yandı.
Ruhun odalarından seslendim, daha sonra, dedin.
Ben de uyudum, uyandım, öldüm sonra.

1 yorum: