2 Aralık 2009

gece...


Saten rüyaların döküldüğü gerdanını, geceye boyadım dudaklarımla. Kaldık. Kar- an-lıkta buğusuyla iğde gözlerinin, kalakaldık. Kadeh kırdık kadife ılıklığına kelebek öpüşlerimizin. Sırtımdan belime inen, düzensiz kahve çekirdeği dalgalarımı imzalayan tırnaklarının hissi, seherde çiy... Döküldü. Sustu. Sessizlikte buldu. Yolu uzun mesafesizliklerden seslendim. Yankılandı çelimsiz duvarların ortasında, yakut mevsim. Gün batımında sarı tül bakışlarımdan kanatlanan dsoluğuna takılı kaldım. Rüya geçitlerinde çıplak bilek, dantel yaş... Kördüğüm bu değirmen saatleri... Uçuğa tuz bastı gidiş. Turuncunun bekâretini suya bıraktığı kramplarda doğdum. Var oluş, avucunda kelebek. Avucun, incir kokulu bahçeleri, hayalinde, ekmek kokusu... Yeşerik duruşunun yanında yetim bileklerim. Kanın damarı zorladığı inatla tut. Çarşafların dağınık, tenin sıcak olduğu serinliğinde, nakarat gibi yağmur baskını... Çek tetiği, namlusu ağzımda korkusunun lacivert saatlerin... Yastık izi suretim, öksüz; nefessizliğinde zamansızlığın... Tenhalara kurulmuş semt pazarlarından çaldığım çilek kokusu boynundan uçar, ikindilerinde masalların.. Güz isimleri sıraladım mısralarına, gonca gamzelerinin, elmacık kemiklerinden gölgelerini döktüm gökyüzü renklerinin... Şimdi mücevher bakışlarını çerçeveleyen siyahların dağılmış koyuluğuna eklenen kumru renklerine, akdenizin turunç kokusu siner... Kobalt maviliklere bırakıyorum biletini yalnızlığımın, deniz düşlerinin kıyısında mercana çalınmış dudakların, çatlaklarımı doldurur... Kadehime dol gecelerde, sonra da bırak gerdanından nefes nefese...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder