Akşam suskun kapar kapılarını, parmakların ağırlığıyla, mor kederlere gebe kalır aralıklardan...
Sütunların ardına gizlenen esir kadından miras bir şerbet, dudağımın kenarında dolunay...
Boynumdan akan bileklerime uzanan varlığım ve eksik gözbebekleriyle.. eğiliyorum, haşmetli dağların etekleri bekaretini vermiyor gündüz heyecanıma...
Çakıl taşları avuçlarımda mazi yarası. Mavi etekler özgürlük pençesinde, taş duvar...
Yutkunamadığım kızıl çehrenden badem gözlerini ayırıp, bileklerimi boyadım.. Mevsimsiz yağmurlarda gözyaşların; saçlarım sırılsıklam...
Benim ıslanınca saçlarım dalgalanır ve bütün aşklarım bu noktada başlar...
Soyunduğum aşkından tenime kalan renk iklim iklim...
Eflâtun kıvılcımlarla çakıyorum yalnızlığı, yeşim rüzgârları affetmiyor yeşerik yalanları.. Kasıklarında sızlayan gül.. İzmir çıkartması...
Adsız ırmaklardan dökülen yüzüme, martı çığlıkları ekliyorum...
Garlardan taşan hasret boğum boğum...
Yolcusuz vagonlar gibi, kanıma karışan aşk kokuları...
Cerrahı coğrafyamın, bitki hırsızı...
Lavanta saçılı çarşaf, eklenen bakışların avucumda buruşan biletlere...
Perdeleri ağır bir başınalığın ve tozlandı dudaklarımın değdiği saman sarısı yaşanmışlık...
Tersaneye uzanan hovarda dokunuşlar, çarşı izinlerine eğlence...
Sancıyan diriliğim, dehşetengiz bulut karanlığı...
Bekçi diktim insomnia harabelerimi... Asil bir ölüm bu, sakat ruh akıtması...
Yitirilen ahşap kokusundan göğü delene ağıt...
Tutsak zamanın kölesi harem duası...
Cebi delik, şiirsiz şair gibi uyuşan tutkun sarmaşık...
Bozgun var kelimelerimin bakir gölgelerinde...
Saniyesiz geçen kışlarda kelebek uçururduk, turkuazlığıyla suların...
Sen yine de sev...
Var oluşumu titreten serin sancılara basılan deklanşör ve yangın yeri dizlerimden taşan yokluk...
Yollarda doğar, sana batarım...
Mevsim yaz, düşlerin kiraz, kanım beyaz, sen yine de bana beni yaz...
Sütunların ardına gizlenen esir kadından miras bir şerbet, dudağımın kenarında dolunay...
Boynumdan akan bileklerime uzanan varlığım ve eksik gözbebekleriyle.. eğiliyorum, haşmetli dağların etekleri bekaretini vermiyor gündüz heyecanıma...
Çakıl taşları avuçlarımda mazi yarası. Mavi etekler özgürlük pençesinde, taş duvar...
Yutkunamadığım kızıl çehrenden badem gözlerini ayırıp, bileklerimi boyadım.. Mevsimsiz yağmurlarda gözyaşların; saçlarım sırılsıklam...
Benim ıslanınca saçlarım dalgalanır ve bütün aşklarım bu noktada başlar...
Soyunduğum aşkından tenime kalan renk iklim iklim...
Eflâtun kıvılcımlarla çakıyorum yalnızlığı, yeşim rüzgârları affetmiyor yeşerik yalanları.. Kasıklarında sızlayan gül.. İzmir çıkartması...
Adsız ırmaklardan dökülen yüzüme, martı çığlıkları ekliyorum...
Garlardan taşan hasret boğum boğum...
Yolcusuz vagonlar gibi, kanıma karışan aşk kokuları...
Cerrahı coğrafyamın, bitki hırsızı...
Lavanta saçılı çarşaf, eklenen bakışların avucumda buruşan biletlere...
Perdeleri ağır bir başınalığın ve tozlandı dudaklarımın değdiği saman sarısı yaşanmışlık...
Tersaneye uzanan hovarda dokunuşlar, çarşı izinlerine eğlence...
Sancıyan diriliğim, dehşetengiz bulut karanlığı...
Bekçi diktim insomnia harabelerimi... Asil bir ölüm bu, sakat ruh akıtması...
Yitirilen ahşap kokusundan göğü delene ağıt...
Tutsak zamanın kölesi harem duası...
Cebi delik, şiirsiz şair gibi uyuşan tutkun sarmaşık...
Bozgun var kelimelerimin bakir gölgelerinde...
Saniyesiz geçen kışlarda kelebek uçururduk, turkuazlığıyla suların...
Sen yine de sev...
Var oluşumu titreten serin sancılara basılan deklanşör ve yangın yeri dizlerimden taşan yokluk...
Yollarda doğar, sana batarım...
Mevsim yaz, düşlerin kiraz, kanım beyaz, sen yine de bana beni yaz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder