24 Haziran 2009

Saçlarında kanat çırpmak...


Yüreklerimizin sürgününde biten gonca yağmuru, bu yaz akşamı...
Zamansız, apansız açılan kilitleri savurduğumuz gökyüzü bana yıldız, sana yıldızsız, aynı göğün altındayız.
Uykularından taşıyorum, avuçlarından akik, gerdanından inci akıtarak....
Boy veriyorum bilmediğim sularda, soluksuzluğum ilk yaz rengi, dudakların nar çiçeği...
Bugün oyun parkları boş... Deklanşöre basışın zihnimin labirentlerini dolduruyor. Düğmeye baskı uygulayan parmağından gitarının telleri dökülüyor, sarhoş...
Oraya gece nasıl iniyor, unuttum...
Bu mevsimde buraya uğramıyor... Sokaklar öksüz ve yetim, sevgilisinin koynuna bırakılmıyor...
Deniz.. Ve meneviş... Ve yakamoz... Ve gölgesi balıkların...
Lamia'da düğünler kuruluyor, gelin hiç gelincik öpmemiş...
Dalgınım bu aralar, ve dargın bu şehrin bitmeyen kalabalık müziğine...
Arabaların aynalarından saçındaki jöleyi yoklayan çocuğa ve apartman kapılarına şuh gülüşler bırakarak eteklerinin boyunu ölçen kızlara...
Park edecek yer bulamayıp kendini deniz manzaralı yeşile bırakan insanların, ulaşmayı diledikleri bu an için hırsla evlerinden yürümelerine...
Hazır ve tek tip uçurtmalarla, uçurtmacılara...
Ve bu şehri asla damsız bırakmayan bira şişelerine, alkol nefesine...
Benim özlediğim akşamın erken inip, geceye varılamayan orospu sokaklar mıydı, yoksa kanadındaki ufak beneğe dokunduğun kelebek düşleri mi?!...
İpek böcekleri arasından yalınayak geçiyorum şimdi, sağ elim, üzerimden akan bulutların eteğinde...Sana yürüyorum, bakir topraklara basarak, olgunlaşmamış, diri yeşiller arasından...
Ben seni özledim, turunç reçeli, savruk rüzgâr, ahşap salıncak...
Sadece....
Kelebeğin olmak istedim....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder