Senelerce, senelerce evveldi;
Bir deniz ülkesinde... ve belki de
birbirine aktardığım defterlerin hepsinde
bu şiir vardı:
Senelerce,senelerce evveldi;
Biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık
uzak denizler, uzak yakınlıklar içindeBir deniz ülkesinde... ve belki de
birbirine aktardığım defterlerin hepsinde
bu şiir vardı:
Senelerce,senelerce evveldi;
Biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık
bir Kadırgada iki korsan
tarih, yarın, ütopya dolu sandıklar arasında
birbirimizi yaralarından tanıdık
dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık
konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında
duruyordu aramızda
oysa konuşsak, ya da dokunsak birbirimize
çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık
batık gemilerin deniz diplerini saran
umutsuzluğu vurmuştu yüzümüze
birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden
ürküyorduk
bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında
bilmeden
birbirimize doğru ilerliyorduk
kara görünmüyordu yokluğumuzda
kara çok uzakta
sahiller millerce
uzaktaydı birbirimizin yokluğunda
neyimiz vardı öfkeli bir gençlikten
mağrur inceliklerimizden
ve geceler boyu kısık yıldızlar altında anlatılan
ihanetlerin kara bilgisinden başka
biliyorduk geldiğimiz yer Atlantis
o yitik ütopya
gittiğimiz yer de ora
Senelerce, senelerce evveldi;
sen yoktun
ben de yoktum
bu aşk başladığında
bizi yola çıkaran ne varsa
yol üzerindedir,
öyledir sanıyorduk geleceği seçmeye çalışıyordu kısılmış gözlerimiz
adasız denizlerin ufkunda
Bilge ve hırsız. Çocuk ve katil. Ölüm ve oğul
oluyorduk. Denizler, meydanlar, kavgalar ortasında
fırtına bilgisi yoklarken
çözülmemiş zamanların altın bilmecelerini
bir daha hiç çıkamadık daldığımız karanlıktan
kara ruhların büyük bayramlarından sonra
kaç kıyıdan toplanmış taşlarla
batıyordu dibe
şarap fıçılarıyla, zeytin dallarıyla
yarım kalmış bir gravürde
yelkenleri sönen kadırga
batıyordu
sarışın hurmalar, gümüş paralar
uzak otlar, ipek topları, amber kokularıyla
çıkmamak üzere bir daha
bir başka mürekkebin kıyılarına
daldığımız solgun gravürden
birbirimize baktığımızda
diriliyordu deniz diplerinde
boğulmuş beyaz kentlerden
geçilen yolculuk
aynı takım yıldızların altında
dünyaya gelen aşkların benzerliği gibi
başka çağları haber verir kimi denizler
yoksa nerden çıkardı bu rüzgâr
bu zeytin dalları, baş döndüren şarabın kokusu
ağzımızdaki bu hurma tadı
ipeğine uzandığım bu amber nerden
yüreğimdeki dövme çok eski bir gravürden
buluşurdu sessizliğimiz
okuduğumuz sayfaların derinliğinde
ne zaman sussak
aramızdan geçerdi hayalet gemileri
karşılıklı kıyılarda
aynı denize bakan
iki koltuk, iki lamba, iki ay
aynı pencerenin derinleştiği gecede
gemilerin ıslığını dinlerdik
tek bir söz bile etmeden konuşurduk saatlerce
kapkara hayalet gemileri geçerdi
geçmişten gelen
sessizliğin yarattığı sis içinde
kapkara hayalet gemileri
geçerdi gözlerimizin önünde
gecenin içinden
yeniden döndüğümüz sayfaların derinliklerinde
dilsiz kırılganlığıyla dip iklimi
yüzeydeki çalkantılarını unutturdu
gömüldüğümüz denizin
som bir bütünlük içindeydik
koltuk, lamba, kitap
sayfasını kapatırken
kahramanı olduğumuz şiirin
ay sönerdi penceremizde
hayalet gemileri geçerdi
uykularımızın içinden
uzun denizlerde yorulmazdı gözlerimiz
birbirimizin güneşine baktıkça
en yeni yerlerimizi birbirimize borçlandık
çünkü âşıktık, kararlıydık, haklıydık
bir denize kaç dalga sığarsa
güz denizini ayıran halatlar
yaz denizinden geniş melankolisi
ıssız bir adaya düşecek olsan
hangi şiirleri alırdın yanına
hangi mevsimleri, ikindileri
çarşafını değiştir denizin sevgilim
tropikal yaprakların, ayın
yüzüne düşen perçemlerini kaldır
hafızandan bütün lekeleri sil
alışmak çürütür gövdenin derinliğini
hangi denizi seçtiysem o türlü
varlığın kıstırıldığı seyir defteri
yaz denizini güz denizinden
ayıran halatlar gibi
çözülür adaların dağınık belleğinden
savat gece
çakıllarda şarkısı
ay ışığıyla ayrılır denizin ipeği ikiye
yalınlığın vurgununda çözülen derinlik
gövdenin uykulu tarihi
aydınlanır karasına vurduğu sahilde
avucumda tenimin taç yaprakları
kalbimde kalabalık yeminler
vahşiyim, vahşiyiz
bu defne günlerinde
çıplaklığımızla
dağlıyoruz
birbirimizi
gökle karışıyor tenimiz
kumun zamanlarıyla
suyun yeniden elde edilmesi
bulutun dumanı
yağmurun kırbacı
yaprağın buharıyla
sevişmek için değil
yaşamak içindir çıplaklığın önemi
tanımlara zorlanmış itiraflardan
firar ediyor
gövdelerimiz
bir ejderha uyuyor ay ışığında
ay ışığında uyuyoruz ilk defa
kendiliğinden yolunu bulan
hayvanlar gibi
ateş, hava, su, toprak ve aşk
birbirimize çıkıyor her defasında
kendiliğinden yolunu bulan
birbirimizin kollarındaki
ejderha
gecenin bütün burçları
inmişti sahile ürperen kumların üzerinde
hiç görmedikleri bir sabah gibi
bakıyorladı yüzümüze
gecenin göğsümüzde unuttuğu
bir avuç ay ışığı
senin göğsünde bıraktığım
en derin uykumdu
orada kaldım
orada kaldı
......
solak defterlerde uğru
erkek denizlerde mitoloji
korsan haritalarında define kalbim
bir senden bir çok aşık edindi
Zamanı bizden ayrı parlayan bir şeydi
kanımda kımıldayan tutku
gecenin sözleşmesindeki mürekkep
her şeyi aşka ve ateşe dönüştüren
derin bir ayindi
......
ne kadar gitsen de uzağa
vücudumda dolaşıyor zincirin
kurduğun bütün tuzakları
tapınak bildim
tenim çöl tenim çöl tenim çöl
bedenimi lincine bırakıp
çekip giderim
çekip giderim
giderim
tenim çöl
aysberg tül
ne zaman dondu pusula
ne zaman geldik bu iklime
aramızdaki siste kaybolmuş
buzkıran gemiler
kaybolmuş kelimeler
sen yoksun
ben de yokum
kutuplar kadar yalnızız ikimizde
rüyamızı emanet etmedik
hiç uyumadık sığda
ölümün uykusuna güvenir gibi
bırakırdık kendimizi
birbirimizin düşlerinin yastığına
aşktı bu, beraberlikti
yol arkadaşlığıydı ve daha binlerce kelime
aşk bitmiyor bitmeden
denizi tükenmemiş Kadırga
bir çifte vav yokuşundan
doksan dokuz adımın
en güzeli sevgilim
yeniden bulmanın suları
denizi geçenlerin adımlarından sonra
taş kadar kör
taşbaskısı gravür
diri mürekkep
kör aşk, kör levha
büyük bir fırtınada
yıkanmış aydınlığıyla
iniyor hat
güvercin dönüyor
bir dal zeytinle
aşk bitmiyor bitmeden
tükenmemiş deniziyle
masalına dönüyor Kadırga
bir türkü
Meyve bile dalına güvenir
Meyve kadar hükmüm yoğ imiş
bir dize
Denizim ben batık aşklarla dolu
bir fotoğraf
şiirde görünmüyor
ve görünmeyen nice ayrıntı
kim bilir ne zaman kendini yazmaya başlamış
başka şiirlere taşmış
taşırmış içindekileri
seyir defterinin kazalara uğradığı Kadırga
yeni dalgalarla yamıyor yarıldığı denizi
gönderinden ithafı kazıdığı tarihi
gönderme yaptığı başka denizler yarattı kendine
kimi zaman başka şiirlerin gövdelerinde
denize açılarak sürdürdü, sürdürüyor kendini
duruyor yürekteki define, korsanlar yaşlandı
deniz zamansız
ne sen, ne ben, ne şu mai deniz
ne de melâli anlamayan diğerleri
senelerce, senelerce evveldi
senelerce, senelerce evvel bir sonraki
1988-1992
Murathan MUNGAN
Murathan MUNGAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder