28 Eylül 2015
gibi geçerken..
Bir cümle duyamamanın yankısı belki de seneler sessizliği.
Yıkıntılar arasındayım. Ve nefesimi tutmak dünyanın durmasına yetmiyor.
İnsanlar sigara molalarında kuşların telaşını görmüyor. Birbirini de duymuyor.
Molalar gökdelenler arasına sıkışıyor.
Nefes almak hüküm kapsamına giriyor.
Tatile çıkanlar istasyonlarda mesai harcıyor.
Acıkıp da midesini mutlu etmek isteyenler, tadı değişmeyen şeyleri ekmek arasına sıkıştırıyor.
Kitap okuma oranı olmayan bir ülke metropolündeki pek çok genç erkek, Kafka okuyor. Belki bir yerde, hep birlikte Behrengi okumayı unutmuşuzdur.
İş çıkışlarında ortalık, sabah anneanne evine, akşam ekşi mayaya çalan bir kokuyla kaplanıyor.
Zamanımız yok, vapura yetişmek için koşarken omzunu incittiğimiz kıza dönüp şöyle bir bakmaya.
Şehirde barlar 2'de hesabı kapatıp 3'te sandalye topluyor.
Minibüsler en temiz yüzlü çocukları 4'te evine taşıyor.
Bu şehirde çok cinayet işleniyor. Ve bu hep finükülerde akla geliyor.
Mahallede en az camii bekçisine güveniliyor, en çok da bisikletçinin kara kedisine.
Sürpriz yumurtaları bakkallardan en çok 25 yaşında, gecelere kadar kira parası denkleştirmeye çalışan genç kadın ve adamlar alıyor.
Altı yanmayan ocaklara nazır, kuş sütüne değip geçen sofra hayalleri kuruluyor, cuma eve geldiğinde bir çatal bir şey yiyecek mecal bulunamıyor.
Baharlarda en çok çiçek basma perdelerden toplanıyor ve toprağı avuçlamak bile yapma çiçek dekorlarında ölen bir eylem.
Tüm nüfus cüzdanları kimsesizlik bağırıyor yazılı olmayan beyanlarda.
Boş evlerde yalnız olmayı lüksleştiren hayatlar ediniliyor.
Sevgiden korkuluyor. Kalp atışı duydukça fersah fersah uzaklaşmanın tarihi yazılıyor şehir insanları arasında. Yavaş yavaş da değil, toplu toplu ölmek.
Ne sevdiğimiz bir insan, ne sevdiğimiz bir yer, ne yemek.
Hiçbir şey fark etmiyor, fark yaratmıyor.
İnsanlar kuşların su içtiği birikintilerin ortasından koşuyor.
İnsanlar koştukça çok ölüyor.
Yaşamayı ölerek tanımlıyor.
Ne çok ölüyor.
Ölüyoruz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Güzelliklerini fark etmeyip kaçırdığımız günleri, okuyamadığımız kitapları, çay eşliğinde edemediğimiz dost muhabbetiyle "modernizm"imizin ne kadar da içten bir eleştirisi...
YanıtlaSil