6 Ekim 2015
"iki sarı ikindi"
Süt mavisi duvarlar arasında, sevgiliyi okşamak gibi parmak uçlarının kadife morlarda gezineceği, gecesi saate takılmayan, durmayan suların sessizliğinin dinlendiği bir açık adres düşüm var.
Şair kadın ve adamların sözcüklerinin, çaydanlıktan yükselen buharla terlediği.
Gülümsediğinde, elmacık kemiklerine doğru tombul ve aydınlık bulutlar gibi ortalığa neşe saçan konuklar.
En pastel renklerden pazenler. Yavruağzı gündüzlerde, akşamdan damlayıp da kuruyan kakao kokusu. Yalınayaklığın diriliğini öpen sabahlık şefkati.
Tek bir pencere olsa, ama illa ki menekşeler konsa. İnatla okşansa ayva tüylü yaprakları, öpülse koklansa kokusuzluğu.
Bacaklarda, bir pazar öğleden sonrasına ilişen sahaf güzelliğinin izi. Ortasına bağdaş kurulan bir telaşsızlık meydanında olsak.
Zili çalan bir kapı edinsek.
Seni özleyen güzelim dostlar davetsiz, teklifsiz ama illa ki ellerinde nergislerle gelseler. Özlediğimiz kadınlar, özlediğimiz adamlar.
Gönül koordinatlarımızı, sevdiğimiz şarabın rengini bilen muhabbetler eksilmese o kapımızdan.
Bir kapı edinmek. Tam yaralandığın yerde, tarçın kokusuna açılacak bir kapı edinmek. Ev bildiğin ve yüzüne çarpılan ne kadar kapı varsa, ondan başka.
Bir kabuk edinmek, kıvrım kıvrım içine sığmak, sığarken taşmak.
Yeni mevsime, düşünü kurduğum gibi başlamak istiyorum.
Hiç hesapta yokken edindiğim bu şeyi gerçekleştirmek kolay olmayacak. Belki bu asırlardır yaşıyormuş hissinin yorgunluğu sonsuzla çarpılacak. Çok yol koşulacak, çok eksik kalınacak, çok yerler süpürülecek gözlerle.
İstediğin her şey için yeni baştan, en baştan utanacaksın. Utanmanın yorgunluğu her ay fatura fatura düşecek kapına. Hangi çaresizliğini, hangi yalnızlıkla ödeyeceksin belli değil.
Bunca toz dumana inat, silip de görmeye çalışıyorsun ya yolu; buğulu camların ardındaki geceden karayoluna bakma çaban gibi. Temizlesen çıkarabilecekmişsin gibi zifiri karanlıkta yolun neresinde olduğunu. İnanmak ister gibi.
İstemekten daha fazlası gibi.
İnanmak zorundasın. Şahit olmak istediğin tüm mevsimler için; kiraz ağaçlarının çiçekleri, demiryollarının yağmurlu yıkanışı, karla kaplanan şehrin ortasında avucundaki ekmek sıcaklığı, denizkızı şarkılarının camgöbeğinden yankısı.
Bunlar bunlar bunlar için zorundasın kendini yeniden kurmaya. Yıkıntıların arasından kendini yeniden kaldırmaya.
Yoktan var etmenin tüm mecburlarını zorlamak yoracak, ama hangi düş, düşmeden...
Kapat gözlerini ve annenin fırından yeni çıkmış poğaçasına sabırsızca uzanan parmaklarındaki o tatlı yanığı düşün.
Bulutların mavi olduğu, gülüşlerin şekerli süt koktuğu, hâlâ radyo dinlenen, ortalığın, üzerine domates sıçramış tarif defterleriyle dağıldığı, anahtarı yarasız bir yer çiz kirpiklerinle...
Düşeceksen de bir düş için...
Hatırla hatırla...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder