Sarp kayalıklara sıkışan suskunluğum, nar ağaçlarının çılgınlığına çarpıyor. Bir yanımdan oluk oluk akan hayat, zorla cenaze törenlerine giyiniyor. Zamanın kıskacından kendini aşıramayan bir avuç su olmanın yetersizliği surlar gibi uzuyor önümde. Boyum yetişmiyor gökyüzüne. Serde bir başına olmak var, tutmuyorum sıcağı, uykularımın adresi uzattıkça... Cevap anahtarı yitik bir sınav kâğıdı gibi uzatıyorum kendimi, karalasalar ne çıkar, temize çekseler... Belki yıldızlı pekiyi olacağım birilerine, izin vermiyorum. Kendimi buruşturup atmanın imkânları dahilinde canımı yakıyorum. Öpüyor güneş, nemli bir şehrin rüzgârında buz kesmiş yanlarımın tümünü inatla öpüyor, ben ölemiyorum.
Boynunu eğen menekşe gibi, kadifeme sızdıkça gün ışığı.. Akşam sefalarının karanlığa boyun eğişi gibi kapanışım.. Sözlerim kayıp, gözlerim arananlar listesinde, geriye kalmıyor bir şey. Bileklerimden çeken bahara karşı koyamıyorum yine de. Kirimle, pasımla diz çöküyorum toprağın doğurganlığına.. Mucizelerin, kendilerini kutsal kitap gibi okuttuğu yerdeyim. Ayak direttiğim, bandaj tutmayan yaralarım, pansumanların yetmediği kanamalarım teslim oluyor gelinciklerin uyanışına...
Mayısların papatyasına inancım hep kış sümbüllerinden.. Varlığımı düşüren buz çözülüyor sokaklarından eskinin.. Yere basmayan inancım, doğanın esiri. Bahar geliyor; inatla, yeşille ve kırmızıyla...
Dudaklarına bal çalınıyor şubatın, mart kestane döküyor, nisan demet demet fışkırıyor nehrin kenarından... Mevsimleri beklediğim köşesinde hayatın, korkuttuğum ışığa sığınmaktan alamıyorum kendimi yine.. Güneş dayanıyor her sabah kirpiklerime, bu neyin ısrarı hâlâ, bahar kapıda...
29.02.2012
11:28- sbe*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder