17 Şubat 2009


Sınırlarımdaki tel örgülerden damlayan kızıl kan senin haykırışın... Yollarını aşıp, çöllerine dokundurduğum gözyaşları kurumuyor, bahar inmiyor ve gelinlik giyemiyor portakal çiçekleri... Mecalsiz çıktığım yolculukların duraklarında, kimi seni aradım kimi benliğimdeki varlığını... Yorgundum, erken inen gecenin mahpusluğunda... Bileğimdeki kelepçelerin vurgun olduğu tenim, yaralı... Kusamadım hayatın esaretinden arta kalanı... Susadığım gecelerin kuraklığında kaktüslerimden doğamadım pencere diplerinde... İsmini bilmediğim şehirlerin ışıklarında ölmek istedim, cılız kırmızı, kirli yeşil, safran sarı, ölü mavi... Yabancısı olduğum kutsallık birkaç cilt kitap, birkaç müzik okşayışı... Sahi ne kadar oldu günahları kutsal belleyeli? Yazgımı mevsimlere, varlığımı renklere, mühürlü bir geçmişe adayışım saat kaçı bulur? Savruk bir-iki kelime, öleyazmışım bu gece, herkes kendi cenaze töreninde, gözleri bir deli menekşe ve havada rezene, bir geniz yanması nane nane, söyle nerde unuttum ağıtlarımı denize? Gökyüzü ağladı, suların raksını saçlarına yerleştirip düşeyazdım en yakın soluktan...

1 yorum:

  1. Adsız12:46 ÖS

    martıların çığlıklarında gizli bir son satır, gerisinde ney 'in benliğinde .. varlıgın esareti yoklugun gölgesinde , anlam bulan gözlerinde bu hayatlar denizinde...
    hiç kimse,

    YanıtlaSil