23 Şubat 2009

23.02.2009

Varacağım nokta belirsiz, sonsuzluğa ya da esaretin koynuna... Kısa yolculuklar hep bu hissi yaratır.. Kımıldamadığın bir platformda, 'deniz' tutar. Hayatın ve benliğin birbirinin cellatı gibi sorguya başlarlar. Acımasız ve tehditkâr... Sonunu bilmeden çıktığım yolculuklar ve aralığından acı rüzgârın içinde boğulduğun ev kapıları, kimsesiz ve kimliksiz... Hedef puslar içinde, silgi çöpleri gibi... Anlamlandırılamayan bir kir... Günahlarımızı örtmek için kullandığımız kapatıcı ve yok edilemeyen sabıkalar... Gözyaşı gibi... Rüzgâr bile yok bugün. Hafif bulantılı bir parfüm kokusu... Hayatın şuh davranıp davranmayacağını kestiremediğin, kendinle bile cilveleşemediğin gün doğumlarından... Başlanngıcın bitişine yaklaştığı bir döngü ve aklıma 'sen' geldin... Bugün güneş portakal kokuyor mu orada? Burada turunç ekşisi, greyfurt acısı... Dönmedolabın tepesinde tamam mı devam mı sorgusu... Sonsuzluk? Esaret? Bunalımlı bir pazartesi... Uyanmadan uyanılmış, alışılmayı bekleyen uykulara inat bir gün doğumu... Oscar'ı izledim, Penélope (: ... İstediğimiz gibi... David Fincher'i harcadılar... Beklemediğimiz gibi... Bir gün bir film çekeceğiz, sevdiğimiz herşeyle; özgürlükle... (:


Bugüne özel: Virtual insanity/ Jamiroquai

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder