15 Eylül 2006

kayadan su geçti...

Yan yana duruyorlardı kaldırımın ortasında.

Akıp giden kalabalığın ortasında…

Gökyüzüne dönük bakışlarındaki gerçeklikte varlığını sürdüren tek güzellik Su’ nundu.

Su’nun gözlerinin dokunduğu tek yeşillik Kaya.

Su yavaşça kalbini Kaya’nın avucuna koydu. Kaya’nın avucundaki sıcaklıkta aşk göz kırpıyordu.

Cumartesinin renklerini yaşamayı kararlaştırmışlardı hafta ortasının bunaltıcı bir öğle saatinde.

Su, rüzgârların kokularını bıraktığı aleve çalan kızıl saçlarıyla, elâ gözleri ve belirgin çizgilere sahip vücuduyla Kaya’nın kalbini ezip geçen ayrılık darbesinin ilacı olmuştu.

Kaya, içe dönük, kendi içinde savaş yaratan, kendi karmaşasının çözümünü arayan, sert mizaçlı, uzun boyu, geniş omuzları ve yeşil gözleriyle dikkat çekici bir adam.

Su yılların getirdiği bir tanıdıklıkla Kaya’nın kulağına doğru, parmak ucunda uzanarak, tatlı bir ezgiyle “Bugün orda da cumartesi mi?” diye fısıldadı.

Onların ‘zaman’ı kalabalığınkinden farklıydı. Düğüm olmuş bir ipin peşine takılmıştı zaman. Sadece ‘oyun’ ve ‘bakış’ vardı. Oyun, eşyalara yüklenen duyguların oyunu. Renklerin eşyaya yansıması, enerjinin renklere. Ve sadece kahverengiye değen yeşilden oluşan ‘elâ’ bakışlar…

Yollar ya da zamanın eskittiği şehirler… Eskiyen ve taşıyan şehirler. Rüzgârın peşine takıp sürüklediği kalpleri sahiplenen şehirler ve evler ve odalar. Ya da sadece ‘biz-lik’. Yaratılan, olmayan yerler.

Su tuttuğu avucu hafifçe sıkarak, Kaya’yı kendisine doğru çekti. Kumruya benzer sesiyle hızlı ve engebesiz:

-Gidelim Kaya.

Kaya, Su’nun çakıl gözlerine bakarak duraksadı. Bir an tüm gündelik hayatı, işleri, kalabalığı unutup Su’nun kumru sesine, çakıl bakışlarına, dal gibi bileklerine, nar çiçeğinden koyu saçılmış kızıl dalgalarına takılı kaldı. Su’nun dudaklarını dayadığı hafif sakallı yanağına, yasemin kokusunun dağıldığını hissetti.

-Gidelim, dedi.

Su’nun soğuktan morarmış dudaklarına dikti gözlerini, aralanmış mor dudakların daveti bir an olsun kalbinde çırpınan güvercini öldürecekti.

Güvercin havalandı, ağzını ağzına dayarken. Kalabalık aktı, güneş küsüp bulutların arkasına saklandı. Bulutlar arasında kaynaşma oldu. Sonra karmaşa. Ve bulutların ardında güneş, bulutlarla yolladı kırgınlığını. Ve ıslak. Derinden bir iç çekişin getirdiği sel. Sürükleyip, herkesi içine alan bir hatıra geçidi. Düşlenilen ‘yağmur altında tango’, geceyi sabaha bağlayan saatlerin akrep- yelkovan kovalamacasında…

Kumsalı ıslatan gözyaşları, yağmurun altında sadece iki çift göz arasında bir ezgi. Yeşile çalan bir aydınlık. Kaya’nın kuvvetli kollarıyla çevrelediği ıslak bir vücut. Fısıldadı “…yokluğunda öldü gönlüm…” Kaya durdu. Sadece denizin hıçkırıklarıyla, yağmurun şarkısı kaldı. Ve yeşil gizli bir aydınlık. Su’ya değen derinden bir ıslık. Kalbini delip geçen bir yeşil. Yeşiline kızıl damlamış bir çiçekti sevda.

Yılların ve yolların ardından çalan bir telefonun getirdiği yeni bir hayat ve yıllar öncesinde yarıda kalmış bir tanışma.

Bir danstı aşk. Su’nun ritimleri ve o ritimlerin içinden doğan Kaya’nın ritimleri. Adım adım ve göz göze.

Yıllar sonrasında birbirine kavuşan adımlar.

Kaya kumsalı döven hırçın suya bakıp “…sarhoşum sarhoş..” diye mırıldandı. Yeşil gözleri karanlıktaki ateşböceği…

Su, Kaya’nın bedenine nasıl yayacağını bilemediği bir sıcaklıkla Kaya’nın avucunu kumlara soktu ve bir avuç kumla beraber çıkardı. Coşkun bir rüzgârla dağıldı kumlar bilinmeyen sevdalara ve diyarlara. Kumlarla birlikte Su’nun kızıla dönük dalgaları da saçıldı yıldızlı geceye.

Su, özgür ruhunu ve patavatsız hareketlerini Kaya’nın ve etrafındaki herkesin hayatına saçmayı alışkanlık edinmişti.

-Gidiyorum ben.

-Nereye?

- Uzağa.

-Ben?

-Yeni bir hayat…

-Beni sevmiyor musun?

- Hava karardı.

-Söyle!

-Gitmem gerek…

-…

Ve 15 yıllık bir boşluktu zaman, çok uzun bir es. Unutulmaya yüz tutan, çerçevedeki bir sima olup, yeniden hayatları karmakarışık eden bir kızıl…

Kaya’nın dudaklarından yalnızca şu mısralar döküldü, kızıl dalgaları alıp götürürken rüzgâr:

“… Sen aşk nedir bilmezsin

Beni sevmedin ki

Ağla ağlayabildiğin kadar

Bütün güzellikler sende

Aşk bendedir”

Ve sadece kapandı gözleri uzun bir loş boşluğa…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder