3 Ağustos 2018

zamanın dışında,


Son hatırladığım şey o bahar akşamı değil. Yazdan kalma bir gün. Kilometrelerce yokuş çıkıp, hissettiklerimle birlikte hızlıca indiğim o uçurum sonundaki denizin yosunlu rengi. 

Kimsesiz bir İstanbul köşesi, kendimi sevmeye hazırladığım bir roman, ve o an hatırladığım başka bir yaz günü. Bu kez bir İstanbul köşesi değil. 

Sazlıkların diplerinde kokolozların dizildiği bir günbatımı. Hücrelerimdeki hareketi, somut olarak duyumsamamı sağlayan başka bir su. Kimbilir başka kimin hatırası. Şimdi. 

Belleğimle fotoğrafını çektiğim kimi şeyler var. Rafta gözüme çarptıkça kalbime çizik atan kitap sırtları. 
"Garlar, garajlar, havaalanları, kavuşmaklar, ayrılmaklar"
Şehirler, şehirden uzaklıklar.

Son hatırladığım o yazdan kalma gün, hiçbir şey olmadan her şeyin bir anda olduğu bir milat sanki.

Aslında çok fotoğraf çektim de, bazen kör olsaydım dediklerim yüzünden yokmuş gibi davranıyorum. Karlar, trenler, şarkılar, sevdiğim sokaklar, sevdirdiğim içkiler, sır gibi tuttuğum yazar isimleri hariç değil.*

Sonra, çok korktuğum şeyler de var ve kör olamadığım. 
Lanetli olduğum için kör olamadığım. 

Son hatırladığım şeyler arasında uydurduğum komik şarkılar var. Dilimden sökemedikçe acısıyla dilsiz olmayı dilediğim. Umarım benim unutmayı başaramadıklarım bir yerlerde unutulabiliyordur. Yoksa bir de sağır olmayı dilemem gerekecek.

İyi olduğum bir yer var ama. Hatırladığım değil, içinde olduğum. 
Pek konuşmuyorum galiba orada. Pek ağırlığını tartmıyorum. Pek taşmıyorum. Pek acıtmıyorum. Pek sızlamıyorum. 
 Çiçekleri suluyorum. Akşam yemeği yemesem de kedilerinkini çıkarıyorum. Elimden iyisi gelen şeyleri paslandırmıyorum. 
Sakınmadan sevdiriyorum kendimi. 

Bazen çok başım dönüyor. Hastalıklı bir dönüş. Dengemi yitirdiğimde en çok korktuğum şey düşmek olmuyor, tuhaf. Hafızam bulanıklaşıyor. Neydi, nasıldı.. 

Panayırlarda büyümüş çocukların yüzlerindeki ifade siliniyor, o yazın kokusu, aşkla bağlandığım şehrin çarşısındaki parkta oynayan çocukların çığlıkları.., korkuyorum o zaman.

Bazen çok başım dönüyor. Üzerimizdeki bulutlar, başımda depar atıyor. Korkuyorum tadını unutmaktan karadutlu dondurmanın. Ve kokusunu portakalın. 
Sonra geçiyor. Hafızam da acıyor. Belleğimi de bir lanetle taşıdığımı hissediyorum. Kış uykusuna yatıramıyorum. Kendi yakamdan düşemiyorum.

Son hatırladığım şey, bir gece yarısı bir kokunun hatırasına ağlayışım. Kıştı ve kar yağmıyordu. Sonra ne oldu; neyse ki onu hatırlamamazlıktan gelebiliyorum. 

Yürüdüm. Durmadan yürüdüm. Yolun bir yerinde iyi olduğum bir yere döndüğümü fark ettim. Üzerimi örttüler, biraz süt biraz da uyku verdiler. 
Sonra biraz olsun sustu içimdeki canavar.

Uyandırmaya kıyamadım.

4 yorum: