8 Ağustos 2017
kıyısız, kayıtsız..*
"Yaşadığımızın adı nedir diye sormaktansa..."
Sesin, sözün, yakınlıkların, tanıdıklıkların, saatlerin, kalabalığın, art arda çekilen içlerin ve bir yere varmayan cümle yığınlarının yorgunuyum.
Bildiğim her şeyi unutmak, saklamak istediklerimi kendi ihtimal cennetime ayırmak istiyorum.
Üst üste biriken yolların sonunda, gölgesinde dinleneceğim o ağaca varmaktan başka bir düşüm yok. Avuçlarımda meyve lekeleri, saçlarımın arasında otlarla, hiçbir şeyi beklemek.
Kimseye açıklama yapmama gerek olmayan bir yerde, sadece içimden taşanı hesapsızca bırakmak. Arzularımı terazi kefelerinde tartmadan, tarihlerden korkmadan, uykulardan kaçmadan..
Rüzgârın göğsüme, kemiğin ete dayanacağı, oluk oluk, salkım salkım dökülen, zamansız bir aralıkta takılı kalmak..
Bir cümlenin yüklemsizliğine bağdaş kurmak.. Kurallar soyunmak istiyorum. Hiçbir şey taşımamak.
Şehri, şehirli gamlarıyla ardımda bırakmak.
Issızlaşan dilimdeki bütün nefes alışlarımı dinlemenin yeter olacağı o kucağa uzanmak ve bir fazlasını dahi almamak uzun bir yol için..
Ardımda bırakmak istiyorum kendimi.
Huzuru çerçevesinden çıkarmak, sesi notalarından, olması gereken ne varsa gerekliliklerinden sıyırmak.
Kendimle ve seninle, utançtan uzak bir yerde, yeni defterlerle..
Pervasız mevsimlere kendimi sunmak arzusu..
Bitmeyen kadeh, sonsuz bir sonbahar, koordinatları bilmemenin özgürlüğü, bizi bize bırakan bir gece, bir gece daha, ve bir gece daha; sadece canımız istiyor diye; canımızı dinlendirmekten daha önemli bir şey yok diye..
Benim, beni taşıyacak gücüm yok-
sa da ilk kez zayıflığımda, düşüncesiz, hoyrat ama kırılganlığıyla güçlenen bir kırıntı hissediyorum.
Bırakalım mı yağmurlarımız karışsın, kendi yerini kendi kendine bulsun..
Bırakalım mı her şeyi kendi yoluna, usulca..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder