23 Haziran 2016
yok var.
Zaman, yanında yöresinde konuşlanan aylı, günlü, yıllı tarihlere bir ur gibi sıçrayıp onları kendi belirsizliğine katıyor sanki. O geçtikçe, hafızam iri iri boşluklarla kaplanıyor. Ürktüğüm bir şeyler oluyor. Yaşımı, yaşantımı kronolojisine uyduramıyorum. Git gide bir boşluk içine doldurulmuş bir sürü olay, bir sürü duygu, bir sürü şey. Belki oldular, belki de olmadılar, belki hep vardılar ya da "çoktular ama hiç yoktular". Muğlak bir yolun yirmi yedinci tozundayım. "Ne çok büyümüşsün"ün sıfırında olduğumu söyleyemediğim bir şeyler. Yanında hep demli çay var. Bir yerde başka bir kız çocuklarını büyüten yorgun gözler. Zamana zincirli, zamandan bağımsız. Hepsi aynı yere çıkar mı. Çıktı.
Dilim, kalbimi çeviremiyor. En zor dil Fransızca değil. Yorgunluk uyuyunca geçmiyor. uyumak istememekle, uyuyamamak arasında fark var. Güneşi sevip güneşten hasta olma çaresizliği var.
Kaybetmenin korkusu, kazanmanın daha büyük korkusu var.
Çelimsiz bir acının bir şeye bahane olamayacağı gerçeği var.
Herkesin sevdiği, kimsenin görmediği, kimsenin sevmediği, bakıp da görmediği şeyler.
Yüreğim ağzımda beklediğim bir ben var.
En çok kendimden korkuyorum.
Her şeye sebep olmanın müebbet bir kendine mecbur kalışı var.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder