19 Ekim 2015

iç meydanı


Bazı pazartesiler, bulanık da olsa gördüğüm puslu göğe nasıl da güneş dilimleniyor. Portakal mevsimi yaklaşıyor. İçimin portakalları renklerinin bütün cürekârlığıyla sularını akıtıyor gri pusa. 
Mutfakların camları terliyor, reçel kaynayan tencerelerde gün neşesi var. Sanki ortalığı süte kesen, şefkatli bir karla kaplı cumartesi sabahı. 
Çilek ya da kayısı dedim ama eriklerin sonbahar deliliğine sırtımı çeviremiyorum. Parmak uçlarım uyuşuyor düşümde. Kazanlardan yükselen yanık şeker kokusuna dokunmadan duramayayım, neşeyle yanayım istiyorum. Arzuya bir tat konulacaksa böyle olmalı. 
Mutfak penceresinden koca incir yapraklarının kıskançlığı sürtünse diyorum evlerimize. 
Üzerinde kahvaltı sofraları kurulmaktan bitap düşmüş masa örtülerinin solukluğu  o an devam edebilme özgürlüğü olan uykuları anımsatsa. 
Balkonlara, pencere diplerine, korkuluk civarlarına bayat ekmekler serpelim üşüyen kanatlar için. 
Alt katın sıcaklığı tabanlarımızda şefkatle yürüsün, o yürürken gözlerimiz sardunyalara dökülsün. Bir öğle vaktinin bütün huylarını giyinelim. Darmadağın olmaya giyinelim.
Küf pembesi fincanlara komik isimli otlar doldurup, muhabbetle demleyelim.  
Sırnaşık bir şeyler olsun orta yerde; kedi sıcağı, yün yığını. 
Kızarık elmaların sepetlerden kuzey masallları taşıdığı, çıtırtılı bir salonda oturalım. 
Çıkalım ve günü izleyelim. 
Fesleğen vakti geçse de, menekşelerin kadifesine dokunduğumuz moru aşktan günler doğuralım. 
Bozkırlara kıyılar çizelim bulut kıvrımlarından. 
Akraba olan kalp ritimlerini kan çeksin. 
Oturma odasında bir memleket kurup Ahmet Abi'yi arayalım.  
Çalan kapının ardı kese kâğıtlarınca meyve koksun. 
Sevdiğimiz ne varsa, yanıbaşında uyuyakalmak zaman yitimi diye adlandırılmasın, zorunluluklara dolanmasın. 
Akşam yemeğine kızartılan kabağın kokusuna uyanıp evde olalım. 
Bir düş vakti evde olalım.
Bir düş kurmaya, ev bulalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder