13 Ağustos 2014
palyaço.
Her şeyden önce dil değişiyor.
Sözcükler kendilerini baştan kuruyorlar ve farklı dudak kıvrımlarından kendilerini akıttıklarında farklı anlamlar buluyorlar.
Sevdiğim şekilleri var oysa mimiklerin. Sevdiğim mimikler. Ve mimikleri için sevdiklerim.
Dudaklarının kıvrımlarını ezbere bildiğimi sandığım nefesler. Sandığım diyorum, çünkü hızla biçimleniyor her şey. Bir sözcüğün ikimiz arasındaki gidip gelişi, bir başka zamanda senin bir başkasıyla aranda gidip gelişinin yanında mezar yürüyüşüne benziyor.
Sözcüklerin değişiyor. Farklı özneler almaya başlıyorsun cümlelerine ve kullandığın harflerin yolculuğu bendeki adreslere ulaşmıyor. Bu posta kutunu açıp da içinden mektubu alınmış yırtık bir zarfla karşılaşmaya benziyor. Hissi.
Çok canım acıyor. Seni okudukça, dudaklarını takip ettikçe çok acıyor. Kaburgalarımın arasından dökülüyor acı. Bu, çok kıymetli bir şeyi rehin vermek gibi mi, emin değilim ama benziyor.
Emanetçilere yer yok benim hiçbir rengimde.
Sessizce yaşanmalı bazı şeyler.
Her şeyden önce dil değişiyor çünkü. Senin bana söylediğin bir kelime, zamanın birinde destanken şimdi kaldırım kenarına ayak ucunla iteklediğin bir taşa dönüşüyor.
O zaman ilahlaştırdığın hiçbir şey kutsal kalmıyor.
"Kutsalın ne olduğunu ne bilirsin sen?" der gibi bakarsın belki artık bana o pencerenin ardından.
Genellemelerin arasında bir isim olurum.
Misillemelerle kuvvetlendiğin ama ağlattığın bir şey.
Şey diyorum, çünkü sözcüklerin değişiyor. İyelik eklerimizi atınca alay edilebilen, üstelik bilmediğin bir dilde tiye alınabilen bir şey oluyorsun.
Biten bir şeylerin ardından ağza alınmayacak sesler var.
Şahit edilmeyecek diyaloglar.
Gösterilmeyecek manzaralar.
Gidilmeyecek mabetler.
Anılarını topladığın sokaklar da.
Kendine bir şeyleri yasak etmek değil bu. Kendine tanıdığın özgürlüğün geleceğe dair bir esaret yaratışı.
Dil değişiyor, sesler duyuyorum, diyaloglar takip ediyorum, uzun uzun bakıyorum fotoğraflara, en sevdiğim sokaklarda nasıl da yerimi yadırgamış yürürüm şimdi onu düşünüp korkuyorum ve yitiriyorum. Dakikalardan, saatlerden, çok zamanlardan biriktirdiğim anları, öyle birer birer, zamanın ağır ahesteliğinde değil, canım yanıyor diye üçer beşer atarak üzerimden.
Neden yapıyorsun bunu demek istiyorum.
İstiyorum ama,
sessizce yaşanmalı bazı şeyler.
Sözcüklerine bunca güvenirken, ve onların benim eklenmediğim biçimler almasına bunca izin vermişken, dokunmadan sıyrıl üzerimden; öyle sessiz, öyle bir fanusta saklar gibi tarihi, öyle benim sağır ve kör olacağım şekilde yap.
Bir talan akıyor kaburgalarımın arasından.
Her gece.
Her şarkıda.
Her kokuda.
Her çarşafta.
Her kadehte.
Her uykusuzlukta.
Sesler var, seslerin hepsi gürültü.
Küfre dönüşüyor her sözcük.
Yeni bir dil öğrenmek zor, biliyorum. Ama başka seslenişler edinmezsen, senin dilin benim katilim olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder