30 Mayıs 2013

öylece

Mevsimler devriliyor aramızda. Uzun mevsimler. Yaşımızı boydan boya parçalayacak zamanlar.

Kışları oralarda nasıl geçer bilmiyorum ama zaten yerini de bilmiyorum. Hep tahminlerimden taşan coğrafyalarda oldu adımların. Gece yarısı telefonları hiç bildiğim yatak örtüsüne değip de geçmedi. Şimdi de orda gibisin ama gidecek gibisin, kalacak gibi misin. 

Çocukluğunu dinlemedim. Belki bana da bu zul gelirdi dinleseydim. Çocukluğu taşımak çok zor çünkü. Ama bazen içimi sıyırmadan edemiyorum, gölgesini gördüğün ağaçların ismini yazmak istediğim kağıtlarla.. Bastığın toprak ve içtiğin su, bir annenin kışları, evin yemek kokusu.. 
Kederli bir şey bu. 

Hikâyenden toz yutup da uzaktan bakamadığımdan belki, bütünün neresinde olduğumu kestiremeyişim. Gerçi sanki sakınmasızız hepimiz.. Hangimiz, hangimizin kalbinin atlıkarıncasında bir tur olabildik, bilmiyorum..
Buralarda kendini yenileyen, yineleyen bir şeyler olduk belki. Bu bir şey olmak mı. Ad koymak mı. Hikâye sonlandırmak mı. Yenisine başlamak mı. 

Diyeceksin ki şimdi çıkıp, hayır demeyeceksin. 
Dersen bitecek çünkü. Anlam verilemeyen bir sürü toza, buluta cevap verildiği anda, bu pişmaniye gibi çektikçe gelen, içimizde erimeyen şey kopacak. 

Diğer hikâyelerini bilmiyorum aslında, yani buçuklu şeylere biliyorum demeyi sevmiyorum. Zaten hikâye insanı da değilim. Masallar oldukça. 
Böyle demem bile tutup da getirmiyor iki ucumu bir yere, biliyorum. 
Nerede beklemek, nerede sonsuzluk, nerede ölümsüzlük diyeceksin. Zamana inanmıyordun da mı böyle yaptın diyeceksin. 
Yok, hayır demeyeceksin. 
Cevapsız olmak durumunda çünkü şimdi havanın bir kapayıp bir açması. 
Bir son yok. 
İşte bunu bildiğin için ve bildiğim için masal diyorum. 

Sabahları uyandığımız sürece..

Neyseki artık gecelere çok kalanımız yok aramızda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder