Günlere tam gerinirlerken kelepçe takılıyor gibi. Yorgun bir zaman, mecalsiz bırakılan bir zaman..
Hepimiz yuvarlanıyoruz, hepimiz başka yerlerin kıyılarındaki çakıllardan medet umuyoruz.
Ayrışık otlara dönüşüyoruz yaşlandıkça.
En az sözcükle en fazla şeyi anlatmak istediğim, beni anlayacağından bunca emin olduğum o el, gözyaşlarını siliyor.
Hayal kırıklığı; bir ona, bir de bana.
Anlayamamışız.
Çözememişiz bir şeyleri büyütürken, büyütülürken. Her şey başka olabilirdi. Konuştuk ya, başka türlü çocuklardık, eğer elimiz tutulsaydı..
Bıraktığın yer burası olmasın demek istiyorum. Sana bunca ihtiyacım varken, çocukça bir istekle ömrümü yarıda kesme istiyorum. Sen yol ver, sen elini sırtıma koy, sen ittir, sen yüzünde gülümsemeyle uğurla, bir tek senin aferinin olsun şu hayatta..
Olmuyor.
Sen kuru bir dal gibi varlığını titretecek bir gürültüyle kırılırken, ben olgunluk çağındaki ormanlara adım atmaya çalışıyorum.
Neden yapıyorsun bunu.
Neden fikrin bunca zincirsizken, ben en tutuklu yerindeyim..
Anlaşılmazlığa meydan verecek kadar çok zaman yok aramızda oysa ki.
Geçtiğim yolların haritası var elinde, neden bu yerleşikliği, kımıldamazlığı ağrının..?
Bunca pişmanlık neye yetmiyor, bunca yarıda kalmışlık..
Devam etmesen, n'olur...
Bir tek, o sıcacık eline ihtiyacım var şu hayatta, buğusuz gözlerine, tereddütsüz gülümsemene..
Uzun uzun konuşmadığımız her şeyi anlamış olduğunu hissetmeye ihtiyacım var.
Başka türlü bir mücadelenin içindeyken, bunca zorlanırken, etrafımı ağrılarla değil, hafiflettiklerinle sarmana..
Benim sana ihtiyacım var.
Sınırlarla çizilmiş bir kara parçasından ibaret olmayan bir ihtiyaç.
Üşütmesen beni bu baharlarda,
üşütme- sen..
N'olur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder